Karl Schlechter

Viyanalı büyük satranç ustasının anısına

2 Mart 1874 – 27 Aralık 1918

Ernst Grünfeld

1890’lı yıllarda, yani Tuna monarşisinin en parlak olduğu ve ekonomik rahatlığın sanatlara da yansıdığı zamanlarda, Prater’deki “Zum Goldenen Kreuz” lokantasında Ertel, Großbach, Hamlisch Kardeşler, postane müdürü Mitrofanovicz ve profesörler Thirring ve Zinkl’ın çevresinde her şeyden önce Viyana müziğine büyük bir dostluk besliyor gibi görünen ve bu yüzden masanın kadınlardan müteşekkil Messerschmied-Grüner topluluğunun çaldığı müziğin yakınında yer almasını sağlayan genç bir adamı da gözlemlemek mümkündü.

“Zum goldenen Kreuz” lokantasından eski bir kartpostal
Kaynak: https://oldthing.de/AK-Wien-Cafe-Restaurant-zum-goldenen-Kreuz-v-A-Kadrman-Wiener-Prater-92-Innenansicht-Portraets-0025062755

Bu arkadaş çevresinde katiyen insanın neşesini kaçıran bir tip bulunmamaktaydı. Aksine her şey çok rahat ve huzurluydu, Viyana ezgilerine ve hoş kadın müzisyenlere doyulduğunda bu yüksek moral ve neşe o zamanlar Neue Wiener Schachklub’a -Yeni Viyana Satranç Kulübü- ev sahipliği yapan Café Kugel’a taşınırdı ve biriken fazla enerji satranç teorisi incelemelerine, körleme partilere ve diğer satrançla alakalı işlere harcanırdı. Böyle durumlarda, basit ve sade bir ad olan Karl Schlechter ismine sahip soluk benizli genç adamın ne kadar keskin ve iyi bir satranççı olduğu kendini gösterirdi, nitekim fazla geçmeden kendisine iş hayatını bırakması ve kendini tamamen satranca adaması öğütlendi ve böyle de oldu. Hem de ne başarıyla, elbette bunu burada açıklamaya gerek yok, kim Schlechter’in daha önce görülmemiş ölçüdeki yükselişini ve parlak başarılarını bilmez ki? Kısa zamanda Viyana okulunun en harika temsilcisi haline geldi, iyi bir konumsal anlayışı kapsamlı bir teorik eğitimle birleştirdi ve durdurulamaz bir zirve yürüyüşünün ardından satranç sanatının doruğuna erişti.

İlk defa 1843’te Bilguer ve von der Lasa tarafından yayınlanan Handbuch des Schachspiels’in (Satranç Elkitabı) son edisyonu Carl Schlechter’in elinden çıkmıştı.
Halen tüm satranç literatürü içerisinde hem oyunun tarihini hem de açılış ve oyunsonu teorisini kapsayan böyle ansiklopedik bir eser bulmak zor.

Teorik alanda en büyük katkısı 1915 senesinde satranççılar için bir başucu eseri olan Bilguer’in Elkitabı’nı yeniden düzenlemesiydi, pratikte ise keskin zekasının bir kanıtı olarak 1910’da Dr. Emanuel Lasker’e karşı oynadığı şampiyonluk maçı en önemli başarısıydı. Bu maçta Schlechter, kendisinden önce kimsenin yapamadığını yaptı ve Dr. Lasker’e, tüm zamanların en başarılı turnuva ve maç oyuncusuna, karşı koymayı başararak savaş alanından mağlup olmadan ayrıldı. “Schlechter problemi nasıl çözülmeli?”, maç esnasında dünya şampiyonu böyle soruyordu ve şampiyon problemi çözmeyi başaramadı. Diğer zamanlarda yaptıklarından bahsetmeye gerek yok, tüm kariyeri aralıksız bir başarı silsilesiydi.

Carl Schlechter (1874-1918)

Maalesef Grünfeld’in yakındığı konu bugün de aynı durumda. Üstelik üstadın Budapeşte’deki kapatılan Rákoskeresztúr mezarlığındaki mezarının veya naaşının akıbeti bile belli değil.

Maalesef, büyük ruhlarda her zaman olduğu gibi, Schlechter’in hayatının üzerine de derin bir trajedinin gölgesi düştü. Kendisinin ve başardıklarının anavatanı için derin önemine karşın büyük bir yoksulluk içinde öldü ve halen Budapeşte’de yatıyor.

Memleketi Viyana’ya her zaman sadık kalan ve onun büyük evlatlarından biri olan Schlechter’e kendi yurdu aynı sadakati gösteremedi. Yabancı bir toprakta gömülü ve Viyana’nın Schlechter için nihayet kendi memleketinde bir mezar hazırlanması yönündeki onursal sorumluluğunun yerine getirilmesi için ısrarcı olacak birini bulmak da zor.

Aşağıda üstadın henüz bilinmeyen ve bize evrensel oyun tarzını iyi bir şekilde gösteren bir partisini bulabilirsiniz.

Wiener Schachzeitung, 1931

Notlar

Tuna monarşisi: Elbette Tuna kıyısındaki Viyana ve Budapeşte’yi birleştiren Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kastediliyor.

Prater: Viyana’da ünlü bir park ve bugün de halen hem içindeki lunapark hem de etrafındaki mekanlarla bir eğlence merkezi.

Karl Schlechter: Esasında ismi Carl olarak yazılmasına karşın Grünfeld yeni tarz bir yazımı tercih ediyor, ben de metne sadık kaldım. Okunuşunda elbette hiçbir farklılık yok.

Sistemimin Dahiyane Bir Örneği

Aaron Nimzowitsch

Nasıl Anderssen ile fedalı, Morphy ve Grünfeld ile saf atağa dayanan, Steinitz ile konumsal, Tarrasch ile bilimsel, Dr. Lasker ile orijinal, Capablanca ile mekanik ve Alekhine ile güneş kadar parlak bir stil başladıysa ilk defa benim tarafımdan uygulamaya sokulan ve daha sonra tam olarak anlaşılmadan tüm satranç dünyasınca tutkulu bir şekilde taklit edilen dehanın ve modernizmin de şahsi buluşlarım olduğu herkesçe kabul gören bir gerçektir. Berlin’de B. Kagan tarafından yayınlanan anıtsal eserim “Benim Sistemim”de isteyen okuyucu bunların hepsini 10 Mark gibi cüzi bir fiyata tasdik edilmiş olarak bulabilir.

Eskiden satranç nasıl da incelikten yoksun ve sıradan olarak oynanıyordu! Her biri düşük seviyede, çift amaçlı olmayan tehditlerle bağıntılı birkaç iğrenç ve kaba açılış hamlesi, fikirden yoksun, alelade bir feda, hayvani bir vahşiliğe sahip basit bir mat-Benim parlak zamanlarımdan önce aşağı yukarı bir satranç partisinin seyri böyleydi.

Sonra ben doğdum ve satranç dünyası tüm dikkatini bana verdi. Tek bir darbeyle materyalin hegemonyası bitti ve fikrin (Geist: hem fikir hem ruh anlamına geliyor-ç.n.) çağı başladı. Bir zamanlar bir eşkıya, korsan veya kasap çırağından daha fazlası olmayan satranç taşları benim yaratıcı idarem altında duyarlı sanatçılara, ölçülemez bir düşünce derinliğinin en incelikli araçlarına dönüştüler.

Fakat bu kadar kelimeye ne gerek var? Gel meraklı okuyucum ve aşağıdaki partinin sarhoş eden yüksekliklerine doğru beni takip et.

En iyi partilerimden biri! Bu partiyle ayrıca gurur duyuyorum zira Bay Sistemsson İskandinavya’nın en kuvvetli oyuncularından biri.

Etrafta toplanan oyuncular ve seyirciler ile rakibim üzerinde bu parti muazzam bir etki yapmıştı. O günden beri Danimarka’da bu parti “Ölümsüz Yoğun Koruma Partisi” olarak anılıyor.

Wiener Schachzeitung 1928

Not: Hans Kmoch tarafından Nimzowitsch’in ağzından yazılmış bu mizahi yazı, o yıllarda Wiener Schachzeitung’ta sıkça rastlanan bu tarz “güldürü” yazılarının en başarılı ve ünlü örneği sayılabilir.

Capablanca Mağlup Edilebilir Mi?

Her savaşçı nihayetinde yaşlandığı, zayıfladığı ve bitap düştüğü için esasen başlıkta yer alan soruyu şu şekilde değiştirmek lazım: “Capablanca şimdiki yüksek formundayken mağlup edilebilir mi?”

Cevabı yakınlarda yayınlanan ve belli bir teslimiyet göze çarpan röportajıyla kısmen Dünya Şampiyonu’nun kendisi veriyor. Hadi belki bu fazlasıyla sevilen bir “alçakgönüllülük” stratejisi olarak addedilebilir. Fakat her hâlükârda gerçek şu ki Capablanca hiçbir şekilde satranç bilgisinin, becerisinin ve çabasının sonsözü anlamına gelmiyor. Ana zayıflığı olarak satrançta “mucize”yi reddetmesini görüyoruz. Kendisinden büyük teorik atılımlar talep etmek istemiyoruz fakat tespit etmemiz lazım ki açılışların ele alınmasında çok fazla eski buluşların arkasına saklanıyor, özellikle de birkaç büyük öncülü takip etmeye eğilimi var. Örneğin Marshall ile olan maçında Lasker’in serbestleştirme manevrası 6…Af6-e4’ü (Vezir Gambiti’nin Ortodoks devam yolunda) sıklıkla kullanıyor. Hatta Lasker’e karşı maçın ünlü 10. partisinde artık -kendisine bir dizi iyileştirmenin ardından zaferi getiren- arkaik sayılabilecek Steinitz Manevrası’nı (Va5, Fd7, Kd8 vs.) uyguluyor. Siyah taşlarla istisnasız bir şekilde sağlam İspanyol ve Vezir Gambiti açılışlarını seçmesi bu gözlemimizin ardından elbette son derece tabii görünüyor. Mac-Cutcheon Savunması’na karşı kendisi, Lasker’in sadeleştirme sistemi 5.exd5’i kesin bir doğru olarak kabul ederken New York’ta da gördüğümüz gibi Lasker daha yeni ve keskin metotlara başvuruyor (5.Ae2?!). Eğer Capablanca’nın fazla analiz edilmemiş herhangi bir varyantta takip edeceği parlak bir model yoksa oyun anlayışı (örneğin Sicilya veya Hollanda Savunması’na karşı) belli bir yüzeysellik gösteriyor, gerçi böyle bir durumda da harika taktik yeteneği daha parlak bir şekilde ışıldıyor!

Savielly Grigoriewitsch Tartakower

Capablanca’yı mağlup edebilmek için parlak bir fantezi ve yeterli bir teknik eğitim gösteren gözüpek bir yeni satranççı (Alekhine? Reti?) çıkarsa, Kübalı tarafından tamamına erdirilmiş satranç misyonu yüce bir misyon olarak addedilebilir; savaşçı Steinitz, filozof Lasker’den sonra bir “dünya insanı” geldi ve büyüleyici kişiliği ve zarif oyun tarzıyla satranç sanatının popülerleşmesine muazzam katkılarda bulundu…

Satranç tahtı sallanıyor. Dünya şampiyonluğu sorunu aslında şöyle ifade edilebilir: 10.000 Dolarlık zırh delinebilir mi?

Dr. S. G. Tartakower

Wiener Schachzeitung 1925

Not: Aslında Macar satranç dergisi Magyar Sakkvillag’ ta yayınlanmış bir makale, Wiener Schachzeitung bu dergiden alıntılamış.

Spielmann ve Tartakower Birinci Dünya Savaşı’nda

Temmuz 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı o zamana kadar görülmemiş sayıda insanı cephelere süren ve öncesindeki Avrupa açısından nispeten barışçıl dönemin aniden sonunu getirerek büyük bir şok etkisi yaratan bir felaketti. Elbette Avusturya-Macaristan savaşı başlatan ülke olarak tam da savaşın merkezinde yer alıyordu, dolayısıyla Avusturya-Macaristan topraklarındaki birçok satranççı da ilan edilen seferberlikle birlikte kendisini cephede buldu.

1916’ya kadar savaş koşullarında da yayın hayatına devam etmeyi başaran Wiener Schachzeitung, bir yandan satranç içeriği sunmaya devam ederken bir yandan da askere alınan satranççılardan gelen haber ve mektupları yayınlayarak okurlarını bilgilendiriyordu. Spielmann ve Tartakower düzenli olarak redaktör Georg Marco’ya mektup ve kartpostal yollayan oyuncular arasındaydı, onlardan ufak bir seçkiye bakalım:

Benzer Meslekler Olarak Satranç ve Topçuluk

R. Spielmann Viyana’da yapılan muayenede ihtiyat birlikleri için elverişli bulunduğu zaman görevli yüzbaşıyla çiçeği burnunda acemi asker arasında şöyle bir konuşma geçmiş:

-Nesiniz?

-Satranç oyuncusu.

-Yani mesleğiniz demek istiyorum.

-Satranç ustasıyım.

-Meslek olarak mı? Var mı öyle bir şey? Bununla geçim sağlanabiliyor mu?

-Evet, eğer çok iyi yapabiliyorsanız.

“Öyleyse” demiş yüzbaşı, “sizi müstahkem topçu birliğine göndereceğiz, belki orada yeteneklerinizi değerlendirebilirsiniz.”

Wiener Schachzeitung 1914

Spielmann Güney Tirol’de

Rudolf Spielmann Mayıs başından beri cephede bulunuyor. 31 Mayıs’ta beni cepheden -Güney Tirol’de Pedraces yakınlarında Stern’den- gönderdiği bir katpostal ile sevindirdi. (Adresi: Telgraf Birimi, Cephe Postası 601) İçeriği daha geniş çevreleri de ilgilendirecektir: “32 kilometrelik tam teçhizatlı, ki bu yaklaşık 30 kilogramlık bir sırt çantasıyla yüklü olmak anlamına geliyor, bir yürüyüşün ardından buraya sağ salim vardık. Sakin ve pastoral bir yerdeyim, etraf ormanlar ve çayırlarla çevrili, gerçi bunlar son günlerdeki aralıksız yağan yağmurla birlikte insanda biraz kasvetli bir izlenim de uyandırıyor. Askerde olmak kolay, bir satranç turnuvasına göre çok daha az yorucu. Çok fazla boş zamanım var ve bu boş zamanı satranç çalışmaya ve köşe yazılarımı iletmeye adamak istiyorum. Fakat maalesef burada satranç dünyasından tamamen uzağım. Wiener Schachzeitung’un son sayısını iletebilirseniz çok müteşekkir olurum. Selamlarımla, R. Spielmann.

P.S. Değerli kulüp üyelerine selamlar


Wiener Schachzeitung 1915

Tarok, Satranç ve Tartakower’in Siper Hayatı

“Dr. Tartakower Mayıs başı beni yeni bir yaşam belirtisiyle sevindirdi. İçinde bulunduğumuz acı gerçeklik bile önceki yaşam sevincinden henüz hiçbir şey götürememiş ve kendisi gibi silah arkadaşlarının da her durumun iyi tarafını görmeye çalıştıklarını öğrenmek insanda ferahlatıcı bir etki yapıyor. “Muskete”nin tanınmış ve dahi karikatüristi Bay Egon Sternfeld’in geçici bir siper halet-i ruhiyesinde birkaç kuvvetli çizgiyle büyülü bir şekilde meydana getirdiği bana göre çok güzel çizimi de bu mutlu bir mizah duygusunun baskın geldiği ruh haline borçluyuz. Dr. Tartakower’e göre bu çizim “Küçük Kohn Cephede” 1 olarak adlandırılabilir. “Bunun dışında siperde gayet rahat yaşayıp gidiyoruz, boş günlerde birlikten baylar ile tarok 2 partileri oynuyoruz ve bazen değişiklik olsun diye tarok partilerine ek olarak iki de körleme oyun oynuyorum.

Sternfeld’in siperde çizdiği Tartakower karikatürü

Bu partilerden birinde 23. hamleden sonra şu konum oluştu:

Tartakower “Ne kadar güzel ve fantastik bir şekilde hayal edilebilir” diye düşünüyor: “Pagat ultimo 3 kontrla karşılanıyor, uzak geçer vezire çıkıyor, toplar havada ıslık çalıyor, bombalar patlıyor vs… Yine de sakin olun, böyle bir şey yok, savaşa dair bir şeyler duymak istersem gazeteyi okumam gerekiyor. Ve gazetede de Tarnow’daki büyük zaferi okuyorum. Yani belirleyici bahar hücumu başlıyor! Size ve tüm tanıdıklara selamlar.” Dr. Tartakower

Büyük zafer yürüyüşüne bu arada Dr. Tartakower de katıldı. En son gelen haberler sevindirici: “Tarta” neşeli ve sağlıklı bir halde ve bronz madalyaya layık görülmüş.

Buna karşılık aynı alaydan arkadaşı yedek subay Egon Sternfeld 9 Haziran’da hayatını kaybetti…”

Wiener Schachzeitung 1915

1“Küçük Kohn”: 20. yüzyıl başında yükselen antisemitizm çerçevesinde ortaya çıkmış, Yahudileri karikatürize eden bir karakter. Tartakower de bir Yahudiydi ve Sternfeld’in abartılı çizimi ona “Küçük Kohn”u hatırlatmış olmalı.

2 O yıllarda popüler bir kağıt oyunu
3 Tarok oyununun oynandığı destede bir kağıt

Kader Ortakları

Tarrasch ve Nimzowitsch arasındaki teorik çekişmeyi daha önce bir yazı dizisinde incelemiştik. Ancak kavgalarıyla bildiğimiz ikilinin aslında bir kader ortaklığı durumu da söz konusu!

Önce Hamburg 1910’a gidelim ve sözü Wiener Schachzeitung’un redaktörü Georg Marco’ya verelim. Marco, şahsen kaleme aldığı yazısında Tarrasch’ı, Doktor’un Berliner Lokalanzeiger’deki köşesinde 26 yaşında olmasına karşın kıta Avrupasında adı sanı fazla duyulmamış Fred Dewhirst Yates’in turnuvaya dahil edilmesiyle alay ettiği yazısından ötürü yerden yere vurur.

Fred Dewhirst Yates (1884-1932)
Kaynak: http://www.maskeret.com



Wiener Schachzeitung’tan


“Berliner Lokalanzeiger”de Dr. Tarrrasch Hamburg Ustalar Turnuvası’nda İngiltere’yi temsilen “geniş çevrelerce bilinmeyen, belki gerçekten mükemmel bir satranççı olan fakat bir ustalar turnuvasına kabul edilmek adına turnuva öncesinde halihazırda en ufak bir gerekçesi bulunmayan, Mr. Yates’in katılmasıyla” dalga geçiyor ve şöyle ekliyor: “Homines novi için kanımca yanlış bir şekilde ana turnuvalar olarak adlandırılan fakat katılımcılar arasında hemen her zaman usta kuvvetine sahip birkaç oyuncunun bulunduğu ikinci derece turnuvalar mevcuttur.”

Bu konu hakkında Deutsche Wochenschach ise şöyle bir yorumda bulunuyor (10 Temmuz, s. 247):

“Hamburglular gördüğümüz kadarıyla bu kadar katı yaklaşmamışlar ve bunda da doğru yaptıklarına inanıyoruz. Her hâlükârda bundan önce buna benzer sayısız durumu -Almanya içi ve dışında- dayanak gösterebilirler, hatta Dr. Tarrasch’ı da şahit yapabilirler zira o da 1896 Nürnberg’te sadece Maroczy’nin (o da önceki sene Hastings’teki ana turnuvada birinci olmuştu) tavsiyesiyle Charousek’in turnuvaya dahil edilmesini 1 anlayışıyla karşılamıştı. (Charousek turnuvanın kısa bir süre öncesinde Maroczy ile yaptığı maçı farkla kaybetmişti) Başarısı dahil edilmesini haklı çıkarıyor, Mieses için de Breslau 1889’da bu böyle olmuştu. Başarı Bay Yates’in lehine de aynı şekilde konuşacak mı, göreceğiz. “

Ben “Deutsche Wochenschach” tan da ileri gidiyorum. Bir turnuvanın organizatörleri turnuvalarını herhalde olabildiğince ilginç ve parlak olarak düzenlemeye çalışırlar. Şüphesiz tüm ünlü oyuncuları getirmek ve başvuranların arasından en çok hak edenleri seçmek için akla gelebilecek tüm çabayı sarf ederler. Bu yüzden üzerine vazife olmayanların organizasyon komitesine yakışıksız bir şekilde ders vermeye cüret etmesi veya az ya da çok gizli suçlamalarda bulunması sert bir şekilde ayıplanmayı hak eder. Yates başarı elde etse de etmese de Hamburg’taki komite ziyadesiyle titiz ve yerinde seçimiyle ancak tam bir takdire layıktır.

Winawer 1867 Paris Turnuvası’na herhangi bir hak iddia edeceği bir unvanla gelmedi, Schlechter Leipzig 1894’e çağrılmadan önce sadece yerel olarak bir üne sahipti, tıpkı şimdi Yates için olduğu gibi ve Pillsbury de 1895 Hastings’teki sansasyonel başarılarından önce Avrupalılar için tamamen bilinmeyen bir büyüklüktü.

Dr. Tarrasch’ın çıkışının ne kadar haksız olduğu, altıncı turdan sonra (23 Temmuz itibariyle) Yates’in Köhnlein ve Leonhardt ile birlikte 16-18. sıraları paylaşmasına karşın Dr. Tarrasch’ın sadece 1,5 puanla – o da üç tane yarım puanın birleştirilmesiyle güçlükle oluşturulmuş- 19. sırada, yani trenin son vagonunda, yer almasından belli oluyor. “Büyükusta”nın daha koşunun başında nefesi kesildiğine göre Hamburg’taki koşucular gerçekten çevik olmalı.”

Georg Marco, Wiener Schachzeitung 1910

[ 1 Bunun baş tanığı benim. Turnuvanın başlamasından yaklaşık 48 saat önce Nürnberg’e geldim ve Dr. Tarrasch – ve tabii diğer gelen ustalar tarafından – dostça karşılandım. Dr. Tarrasch anlaşılır bir heyecan içindeydi çünkü birden fazla katılımcı eksikti ve hemen öncesinde Burn yapılan daveti telgraf yoluyla reddetmişti. Dr. Tarrasch bana “Şimdi nereden aceleyle uygun bir yedek oyuncu bulacağız?” diye sordu ve ben de “Eğer zamanında başvurmuşsa Charousek’i alın” dedim. “Ciddi mi düşünüyorsunuz?” diye Dr. Tarrasch sorgusuna devam edince “Tamamen ciddiyim, Charousek’in Dr. Meitner’e karşı oynadığı görkemli partileri gördüm, Dr. Meitner de rakibinin dahiyane oyunundan büyülenmişti.” “Bu, yeterli” dedi Doktor. Birkaç dakika sonra Budapeşte Satranç Kulübü’ne telgraf ulaştı ve 24 saat sonra Charousek muharebe alanındaydı.]

Hamburg 1910 Final Tablosu
Kaynak: Wiener Schachzeitung 1910


Aslında turnuva sonlandığında Dr. Tarrasch’ın çok da haksız olmadığı söylenebilir zira Yates 2,5 puanla açık ara son sıradadır. Genç İngiliz Tartakower, Speyer ve Fleischmann (Forgacs) ile berabere kalmış ve kalan herkese kaybetmiştir, biri hariç: Dr. Tarrasch! Herhalde turnuvaya katılmasını bu kadar keskince eleştiren Tarrasch’a karşı aldığı galibiyet Yates’e turnuva başarısızlığını unutturmuş olmalı:

“Büyük lokma ye, büyük söz söyleme” atasözünü haklı çıkaran bir anekdot! Fakat ilginç olan tam da Hamburg’ta buna şahit olmuş ve herhalde zevkle de izlemiş olan Nimzowitsch’in bir sene sonra San Sebastian’da aynı hataya düşmesi!

Bir rivayete göre hiç uluslararası turnuva kazanmamış Capablanca’nın nasıl olup da 1911 San Sebastian Ustalar Turnuvası’nda oynayabildiğini sorgulayan Bernstein ve Nimzowitsch turnuvadan önce organizatöre yazılı bir dilekçe verir, ancak araya giren Marshall, ki o Capablanca’nın ne derece kuvvetli olduğunu elbette 1909’da oynadıkları maçtan biliyordu, Capablanca’nın turnuvaya dahil edilmesini sağlar. Bununla ilgili açıkçası 1911’deki dergilerde bir şey bulmak mümkün değil ancak Capablanca’nın yakın zamanda Selim Gürcan’ın çevirisiyle Türkçesi de yayınlanan”Satranç Kariyerim” kitabında Dr. Bernstein’ın turnuvaya katılmasına karşı çıkan oyuncular arasında olduğunu yazdığını hatırlarsak Nimzowitsch’in de bu isimlerden biri olması kuvvetle muhtemel görünüyor, o yüzden bunun doğruluğuna inanmamak için bir sebep olmadığını söyleyebiliriz.

Capablanca, San Sebastian’da ilk turda en ünlü kombinezonlarından biriyle Dr. Bernstein’ı, sekizinci turda da kale ve iki filiyle güzel bir mat konumu dizerek Nimzowitsch’i yener. Bu ilginç mücadelenin son safhası dikkate değer:

Böylece tıpkı Tarrasch gibi hasmı Nimzowitsch de bir anlamda kibrinin bedelini öder (elbette Bernstein’ı da bu listeye eklemek gerekiyor). Her iki ustanın da kendini beğenmiş duruşlarının bu tutumlarında etkili olduğu söylenebilir elbette ancak öte yandan o dönemde ustaların “mesleğin” onurunu korumak adına prensipler üzerinden savaş verdiği göz önüne alındığında bunun altında ilkesel bir duruş da pekâlâ aranabilir.

Son olarak herhalde şairin sorusunu yinelemek yerinde olur:
“Tarihi tekerrür diye ifade ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”





Nasıl Satranç Ustası Oldum?

Eugen Gömöri’den Bir Anket

Satranç ustası olmak, en nadir, özel ve ilginç mesleklerden biridir. Prof. Dr. Vidmar veya Dr. Treybal gibi amatörler, daha doğrusu turnuva profesyonelleri, için bile-Dr. Alekhine de şimdilerde Paris’te bir avukatlık bürosu açmak istiyor- satranç başlıca geçim kaynağıdır. Bu yüzden Semmering Turnuvası münasebetiyle bir dizi ünlü katılımcıdan kendilerini satranca neyin çektiğini ve onları bu oyuna bağlayan şeyin ne olduğunu ifade etmelerini istedim. İlginç ve yer yer psikolojik açıdan değerli cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz.

Dr. Alexander Alekhine

Öncelikle gerçeği aramak ve ondan sonra da mücadele unsuru nedeniyle satranç ustası oldum.

Daha küçük bir çocukken kendimde satranca karşı bir yetenek hissediyordum, böylece henüz 16 yaşındayken -daha lise öğrencisiyken, 1909 senesinde- “usta” oldum. 7 yaşında da satranç oynuyordum ama ciddi olarak oynamaya başlamam 12 yaşında oldu. Daha o zamanlarda satranca karşı içimde bir dürtü, karşı konulamaz bir kuvvet hissediyordum.

Alexander Alekhine

Karakterimi satranç yoluyla geliştirdim. Satranç her şeyden önce objektif olmayı öğretir. Satrançta ancak eğer öncelikle kendi hatalarınızı görüyorsanız büyük bir usta olabilirsiniz. Bu, hayatta da böyledir.

İnsan hayatının amacı ve mutluluğunun kaynağı kişinin verebileceğinin azamisini vermesidir. En büyük başarılarımı satrançta gerçekleştirebileceğimi deyim yerindeyse bilinçdışı olarak hissettiğim için satranç ustası oldum. Ancak belirtmeli ve vurgulamalıyım ki profesyonel bir usta olmam ancak Rus Devrimi nedeniyle gerçekleşti ve hukuk kariyerimi de devam ettirme niyetindeyim.

Aron Nimzowitsch

Satranç hayatın bir aynasıdır, satranççıların dünyasından başka hiçbir yerde fanatizm -esasen çok hakir gördüğüm bir şey- bu ölçüde çiçek açmış ve serpilmemiştir. Kısmen şaka yollu diyebilirim ki benim için yıllar içerisinde bir ihtiyaç haline gelen insan toplumuna karşı “antipati”me daha yoğun bir hedef bulmak için satranç oynuyorum ve bu yüzden usta oldum. Mizahı bir kenara bırakırsak şöyle derim:

Aron Nimzowitsch
  1. Başarıya tapınmayı hakir görürüm;
  2. Fakat bu, satranç dünyasında özellikle fazla serpilmiştir,
  3. Başarı fanatizmini burada da gözlemlemek genel olarak kötümser dünya görüşümü tasdik ediyor ve bu yüzden hoşuma gidiyor.

Richard Reti

Gençliğimde iki tane sevdiğim uğraşı vardı: matematik ve satranç. İlgimi matematiğe değil de satranca yöneltmem hususunda beni harekete geçiren şey satrancın matematiğe göre daha canlı ve yaşama dair olmasıdır, bilmeyenlere tuhaf veya paradoksal görünecek bir neden. Matematik derken genel, pratik matematikten değil tamamen spekülatif bir karaktere sahip, sonlu ve sonsuz elemanlara sahip kümeler ve onların oluşturdukları yapılar ile ilgilenen modern matematikten bahsediyorum. Satranç da spekülatif bir oyundur (Matematik de tıpkı satranç gibi bir oyun ve bilimdir), burada da spekülatif yapılar oluşturulur ancak bu yapılar mücadelenin ve mücadeleyle birlikte de hayatın sembolleridir ve bu yüzden matematiğe göre bana daha sıcak gelmişlerdir. Buna ek olarak satranca dair özel fikirlerimi daha kolay başarıya ulaştırabilirdim, çünkü satrançta benim fikirlerimi kabul etmek istemeyen bir rakibi pratik olarak, yani oyunda, fikirlerimi tanımak zorunda bırakma olanağı mevcuttur.

Richard Reti

Daha sonralarıysa iyi bir fikrin her zaman galip gelmesi gerektiği yönündeki iyimserliğimin abartılı olduğunu yine de kabul etmek zorunda kaldım, çünkü başarıya ulaşmak için çok fazla ayrıntılı teknik çalışma, sportif öz-disiplin, kendine hâkim olma ve güç gerekir, ki bu bir satranç ustası olarak başarı elde edebilmek için -büyük bir matematikçi için de zorunlu olduğu gibi- pratik olarak satrancın düşünsel içeriğiyle ilgisi olmayan sıkıcı ve kapsamlı bir çalışma gerektiği anlamına gelir.

Bana satrançta özellikle neşe veren şey stratejik fikirlerin bilgisidir. Ve bir turnuvada oynadığım zaman fikirlerimin doğruluğunu sınarım.

Akiba Rubinstein

Satranç bana ben 14 yaşındayken hederde gösterilmişti. 16 yaşındayken teoriyle ilgilenmeye başladım. Daha sonra büyük üstat Salwe’nin yaşadığı Lodz’a gitmem bana öğütlendi. Gelişimimi orada tamamladım, diyebilirim ki Salwe’nin yanında çıraklığımı yaptım. Böylece usta oldum.

Kendimde bir eğilim ve yetenek hissetmiştim. Sıradışı bir şekilde iyi bir hafızaya da sahiptim. Şimdi de 21 yıllık satranç ustalığım süresince oynadığım tüm oyunları hatırlıyorum. İsim veya yerlere yönelik bir hafızam yok, sadece özel bir satranç hafızasına sahibim.

Akiba Rubinstein

Beni oyuna bağlayan şey estetik zevk. Güzel bir kombinezon bende estetik bir zevk yaratıyor. Adeta bir humma haline giriyorum.

Satranç sadece bir sanat değil aynı zamanda bir bilimdir. Zafer ve diğer her şey bilimsel temeller üzerinde gerçekleşir. Rakibin zayıf tarafı, karelerin işgali vs. bunların hepsi satrancın bilimsel kısmına aittir.

Rudolf Spielmann

Önceleri bir iş adamıydım, ama daha sonra mesleğimde ilerleyemeyeceğimi gördüm ve aşama aşama bana daha fazla başarı vadeden satranca geçiş yaptım.

Rudolf Spielmann

Hayat bana önceki mesleğimde bir tatmin sağlamadı ve sonrasında satranç beni kendine çekiyormuş gibi hissettim, çünkü bu alanda başarı (başarıdan rakiplerimi yenmeyi kastediyorum) ve başarıyla birlikte tatmin vaadi vardı.

Satranç oyununa beni bağlayan şey mücadeledir. İnce ayrıntılar beni daha az ilgilendiriyor ve benim için sadece amaca, oyunun kazanılmasına, giden yolda bir araçtan ibaretler.

Univ. Prof. Dr. Milan Vidmar

Satranç beni daha gençlik yıllarımda kendine bağladı. Bu yaşlarda, tabii eğer satranç oyununa bir yeteneği varsa, insan başarının zevkini satrançta nispeten daha kolay elde eder. Bu küçük başarılar daha büyüklerinin öncüsüdür, genç adam denilebilir ki sarhoş olmuştur ve satranç ustalığı için gereken atmosfer böylece yaratılmış olur.

Satranç oyununa beni bağlayan şey her şeyden önce mücadele ile kombinezonların güzelliği ve çeşitliliğidir.

Milan Vidmar

Satranç oyununda hayatı denebilir ki özet bir biçimde tecrübe ettim; mücadele, başarı, hayal kırıklığı, zor durumlara katlanma, olasılıkların tükenmez olduğunu öğrenme, rakip kuvvetleri hesaplama…Gerçekten de söyleyebilirim ki satrançtaki başarılarım hayatta da başarılı olmama katkıda bulundu ve satranç oyununda küçültülmüş bir biçimde tanıdığım zorlukları bu sayede hayatta da aşmayı başardım.

Wiener Schachzeitung, Temmuz 1926

Not: Heder, küçük yaştan itibaren İbranice, Tevrat ve Talmud’un öğretildiği geleneksel Yahudi okullarıdır, ailesi Rubinstein’ın haham olmasını istediği için 16 yaşına dek böyle bir okula devam etmiştir.