“Oyun kültürden daha eskidir, zira kültür -her ne kadar yeterli bir şekilde tanımlanamasa da- her zaman bir insan toplumu önkoşulunu gerektirir; oysa hayvanlar oyunları için insanın onlara öğretmesini beklememiştir.”
“Homo Ludens”, J. Huizinga
Hollandalı tarihçi Huizinga Homo Ludens adlı eserinde oyunun kültürün bir ürünü olmaktan ziyade onun önkoşulu olduğunu belirtir. Gerçekten de oyun uygarlık tarihinin çok erken aşamalarında bile karşımıza çıkan bir kültürel ögedir ve kültürel üretim için adeta bir motor görevi gördüğü pekâlâ söylenebilir. Uygarlığın gelişimi ve insan medeniyetinde oluşan yeni kurumlar giderek daha karmaşık oyunların oluşmasını sağlamış ve nihayetinde günümüzden aşağı yukarı 1500 yıl önce Kuzeybatı Hindistan’da bugün Türkçe’de kullandığımız “satranç” kelimesini borçlu olduğumuz çaturanga adlı oyunun icadıyla 64 kareli bir tahtanın üzerinde 32 taşla oynanan ve basit kurallarının büyüleyici bir karmaşıklığa yol açtığı oyunun tarihçesi başlamıştır.
Satrancın kökeni, Alman satranç tarihçisi Antonius van der Linde’nin “Geschichte und Literatur des Schachspiels” (“Satranç Tarihi ve Literatürü”) adlı büyük çalışmasında belirttiği gibi mitolojik bir karaktere sahiptir. Arkeolojik ve güvenilir yazılı kaynakların azlığı, satranç tarihçilerinin satrancın kökenine dair araştırmalarını Hint, Pers ve Arap efsanelerindeki atıflar ile linguistik benzerliklere dayandırmalarına yol açmıştır.
Bu konudaki ilk çalışmalar İngiliz oryantalistlerine aittir. Oxford Üniversitesi’nde Arapça ve İbranice profesörü olan Thomas Hyde 1694’te yayınlanan “De ludis orientalibus” (“Doğu’nun oyunlarına dair”) adlı çalışmasının “Mandragorias, seu Historia Shahiludii” (“Mandrake Oyunu: Satranç Oyununun Tarihi”) başlıklı kısmında satrancın kökeninin Hindistan’a dayandığını ikna edici bir şekilde ortaya koyan ilk araştırmacıdır. Daha sonra 19. yüzyılda Madden (1831) ve Forbes (1860) satranç tarihçiliğinde İngiliz geleneğini sürdüren isimler olurken Weber (1872-74), van der Linde (1874-81) ve von der Lasa (1897) ise satranç tarihine ciddi olarak katkı sunan Alman ekolünü temsil etmektedir.
Nihayetinde H.J.R. Murray’in “A History of Chess” (“Bir Satranç Tarihi”) isimli 1913’te yayınlanan çalışması, satranç tarihine dair günümüzde de güncelliğini yitirmemiş en kapsamlı bilimsel araştırma olma niteliğini taşır ve bu çalışmanın da esas referansını oluşturur.