Eugen Gömöri’den Bir Anket
Satranç ustası olmak, en nadir, özel ve ilginç mesleklerden biridir. Prof. Dr. Vidmar veya Dr. Treybal gibi amatörler, daha doğrusu turnuva profesyonelleri, için bile-Dr. Alekhine de şimdilerde Paris’te bir avukatlık bürosu açmak istiyor- satranç başlıca geçim kaynağıdır. Bu yüzden Semmering Turnuvası münasebetiyle bir dizi ünlü katılımcıdan kendilerini satranca neyin çektiğini ve onları bu oyuna bağlayan şeyin ne olduğunu ifade etmelerini istedim. İlginç ve yer yer psikolojik açıdan değerli cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz.
Dr. Alexander Alekhine
Öncelikle gerçeği aramak ve ondan sonra da mücadele unsuru nedeniyle satranç ustası oldum.
Daha küçük bir çocukken kendimde satranca karşı bir yetenek hissediyordum, böylece henüz 16 yaşındayken -daha lise öğrencisiyken, 1909 senesinde- “usta” oldum. 7 yaşında da satranç oynuyordum ama ciddi olarak oynamaya başlamam 12 yaşında oldu. Daha o zamanlarda satranca karşı içimde bir dürtü, karşı konulamaz bir kuvvet hissediyordum.
Karakterimi satranç yoluyla geliştirdim. Satranç her şeyden önce objektif olmayı öğretir. Satrançta ancak eğer öncelikle kendi hatalarınızı görüyorsanız büyük bir usta olabilirsiniz. Bu, hayatta da böyledir.
İnsan hayatının amacı ve mutluluğunun kaynağı kişinin verebileceğinin azamisini vermesidir. En büyük başarılarımı satrançta gerçekleştirebileceğimi deyim yerindeyse bilinçdışı olarak hissettiğim için satranç ustası oldum. Ancak belirtmeli ve vurgulamalıyım ki profesyonel bir usta olmam ancak Rus Devrimi nedeniyle gerçekleşti ve hukuk kariyerimi de devam ettirme niyetindeyim.
Aron Nimzowitsch
Satranç hayatın bir aynasıdır, satranççıların dünyasından başka hiçbir yerde fanatizm -esasen çok hakir gördüğüm bir şey- bu ölçüde çiçek açmış ve serpilmemiştir. Kısmen şaka yollu diyebilirim ki benim için yıllar içerisinde bir ihtiyaç haline gelen insan toplumuna karşı “antipati”me daha yoğun bir hedef bulmak için satranç oynuyorum ve bu yüzden usta oldum. Mizahı bir kenara bırakırsak şöyle derim:
- Başarıya tapınmayı hakir görürüm;
- Fakat bu, satranç dünyasında özellikle fazla serpilmiştir,
- Başarı fanatizmini burada da gözlemlemek genel olarak kötümser dünya görüşümü tasdik ediyor ve bu yüzden hoşuma gidiyor.
Richard Reti
Gençliğimde iki tane sevdiğim uğraşı vardı: matematik ve satranç. İlgimi matematiğe değil de satranca yöneltmem hususunda beni harekete geçiren şey satrancın matematiğe göre daha canlı ve yaşama dair olmasıdır, bilmeyenlere tuhaf veya paradoksal görünecek bir neden. Matematik derken genel, pratik matematikten değil tamamen spekülatif bir karaktere sahip, sonlu ve sonsuz elemanlara sahip kümeler ve onların oluşturdukları yapılar ile ilgilenen modern matematikten bahsediyorum. Satranç da spekülatif bir oyundur (Matematik de tıpkı satranç gibi bir oyun ve bilimdir), burada da spekülatif yapılar oluşturulur ancak bu yapılar mücadelenin ve mücadeleyle birlikte de hayatın sembolleridir ve bu yüzden matematiğe göre bana daha sıcak gelmişlerdir. Buna ek olarak satranca dair özel fikirlerimi daha kolay başarıya ulaştırabilirdim, çünkü satrançta benim fikirlerimi kabul etmek istemeyen bir rakibi pratik olarak, yani oyunda, fikirlerimi tanımak zorunda bırakma olanağı mevcuttur.
Daha sonralarıysa iyi bir fikrin her zaman galip gelmesi gerektiği yönündeki iyimserliğimin abartılı olduğunu yine de kabul etmek zorunda kaldım, çünkü başarıya ulaşmak için çok fazla ayrıntılı teknik çalışma, sportif öz-disiplin, kendine hâkim olma ve güç gerekir, ki bu bir satranç ustası olarak başarı elde edebilmek için -büyük bir matematikçi için de zorunlu olduğu gibi- pratik olarak satrancın düşünsel içeriğiyle ilgisi olmayan sıkıcı ve kapsamlı bir çalışma gerektiği anlamına gelir.
Bana satrançta özellikle neşe veren şey stratejik fikirlerin bilgisidir. Ve bir turnuvada oynadığım zaman fikirlerimin doğruluğunu sınarım.
Akiba Rubinstein
Satranç bana ben 14 yaşındayken hederde gösterilmişti. 16 yaşındayken teoriyle ilgilenmeye başladım. Daha sonra büyük üstat Salwe’nin yaşadığı Lodz’a gitmem bana öğütlendi. Gelişimimi orada tamamladım, diyebilirim ki Salwe’nin yanında çıraklığımı yaptım. Böylece usta oldum.
Kendimde bir eğilim ve yetenek hissetmiştim. Sıradışı bir şekilde iyi bir hafızaya da sahiptim. Şimdi de 21 yıllık satranç ustalığım süresince oynadığım tüm oyunları hatırlıyorum. İsim veya yerlere yönelik bir hafızam yok, sadece özel bir satranç hafızasına sahibim.
Beni oyuna bağlayan şey estetik zevk. Güzel bir kombinezon bende estetik bir zevk yaratıyor. Adeta bir humma haline giriyorum.
Satranç sadece bir sanat değil aynı zamanda bir bilimdir. Zafer ve diğer her şey bilimsel temeller üzerinde gerçekleşir. Rakibin zayıf tarafı, karelerin işgali vs. bunların hepsi satrancın bilimsel kısmına aittir.
Rudolf Spielmann
Önceleri bir iş adamıydım, ama daha sonra mesleğimde ilerleyemeyeceğimi gördüm ve aşama aşama bana daha fazla başarı vadeden satranca geçiş yaptım.
Hayat bana önceki mesleğimde bir tatmin sağlamadı ve sonrasında satranç beni kendine çekiyormuş gibi hissettim, çünkü bu alanda başarı (başarıdan rakiplerimi yenmeyi kastediyorum) ve başarıyla birlikte tatmin vaadi vardı.
Satranç oyununa beni bağlayan şey mücadeledir. İnce ayrıntılar beni daha az ilgilendiriyor ve benim için sadece amaca, oyunun kazanılmasına, giden yolda bir araçtan ibaretler.
Univ. Prof. Dr. Milan Vidmar
Satranç beni daha gençlik yıllarımda kendine bağladı. Bu yaşlarda, tabii eğer satranç oyununa bir yeteneği varsa, insan başarının zevkini satrançta nispeten daha kolay elde eder. Bu küçük başarılar daha büyüklerinin öncüsüdür, genç adam denilebilir ki sarhoş olmuştur ve satranç ustalığı için gereken atmosfer böylece yaratılmış olur.
Satranç oyununa beni bağlayan şey her şeyden önce mücadele ile kombinezonların güzelliği ve çeşitliliğidir.
Satranç oyununda hayatı denebilir ki özet bir biçimde tecrübe ettim; mücadele, başarı, hayal kırıklığı, zor durumlara katlanma, olasılıkların tükenmez olduğunu öğrenme, rakip kuvvetleri hesaplama…Gerçekten de söyleyebilirim ki satrançtaki başarılarım hayatta da başarılı olmama katkıda bulundu ve satranç oyununda küçültülmüş bir biçimde tanıdığım zorlukları bu sayede hayatta da aşmayı başardım.
Wiener Schachzeitung, Temmuz 1926
Not: Heder, küçük yaştan itibaren İbranice, Tevrat ve Talmud’un öğretildiği geleneksel Yahudi okullarıdır, ailesi Rubinstein’ın haham olmasını istediği için 16 yaşına dek böyle bir okula devam etmiştir.