Satrancın kökeninin bir Hint oyunu olan çaturanga olduğuna dair en büyük kanıtlardan biri elbette filolojiktir. Araplar üzerinden tanıştığımız için Arapça şatranj ın dilimizde evrimleştiği haliyle satranç olarak adlandırdığımız oyuna, İran’ın 7. yüzyılda İslam orduları tarafından fethinden sonra Arapları bu oyunla tanıştıran Persler ise çatrang (adamotu veya mandrake otu olarak bildiğimiz ve kökü insana benzeyen bitki de bu adla anılır)adını vermiştive bu da elbette Sanskritçe çaturanga sözcüğüne dayanıyordu. Öte yandan bu oyuna dair ilk referans Pers kaynaklarındadır. Kârnâmek-i Erdeşîr-i Bâbekân adındaki Sasanilerin kurucusu I. Erdeşir’in (M.S. 180-242) hikayesini anlatan metinde Erdeşir’in çatrang oyununda usta olduğundan bahsedilmektedir. Metnin M.S. 7.yy’da yazıldığı düşünülerek bu referansın sadece metnin yazıldığı tarihte oyunun popüler olduğunu gösteren bir olgu olduğu ve Erdeşir’in hüküm sürdüğü çağlarda çatrang veya çaturanganın başka atıf ve delillerin olmaması nedeniyle oyun olarak mevcut olmadığı kabul edilmektedir.
Çaturanga, dört anlamına gelen çatur ve kol, birim gibi anlamlara gelen anga sözcüğünün birleşiminden oluşmuştur. Oyun ismini, modern satranç tahtasında da halen temsil edilen ordunun dört biriminden alır: piyade (piyon), fil (fil), at (at) ve savaş arabası (kale). Tıpkı günümüzde olduğu gibi bunlara bir kral (şah) ve bir danışman (vezir) eklenmiştir. Çaturanga aynı zamanda Sanskrit edebiyatında ordu anlamında da kullanılan bir sözcüktür.
Benzerlikler sadece bununla sınırlı değildir. Oyun -yine günümüzde olduğu gibi- 64 karelik aştapada adı verilen bir tahta üzerinde oynanır. Ancak bu büyük ihtimalle günümüzdekinin aksine siyah ve beyaz olarak ayrılmamış, renksiz bir tahtadır. Aştapadanın tarihi ise 6-7. yüzyıllardan çok daha gerilere gitmektedir. M.Ö. 200-0 yılları arasında yazıldığı düşünülen, Panini dili hakkındaki bir gramer kitabında (Mahabhashya) aştapada “her hattı 8 kare içeren bir tahta” olarak tanımlanır. Keza hemen hemen aynı zamanlara tarihlenen Hint destanı Ramayana’da da bir şehir planının tıpkı aştapada gibi olduğundan söz edilir. Daha da eski bir referans olarak Brahma-jala Sutta (Buda’nın Diyalogları) gösterilebilir. M.Ö. 5.yüzyıla tarihlenen eserde aştapada üzerinde oynanan oyunlar inançlı birinin oynamaması gereken şeyler olarak takdim edilir. Mahabharata’da yer alan Harivamsa (Vişnu’nun Ailesi) kitabında ise aştapada üzerinde zarla oynanan bir oyunun bahsi geçtiği bir kıssa anlatılır ki bu da Murray ve diğer tarihçilere göre çaturanga öncesinde satranç tahtasında zarla oynanan bir oyun olduğuna kanıttır. Her ne kadar Murray zarla oynanan bu oyunu satrancın atası olarak saymaktan çekinse de Averbakh’a göre zarla aştapada üzerinde oynanan bu oyun önce çaturaji diye adlandırılan ve zar ile oynanan dört oyunculu bir çaturanga versiyonuna ve sonra pekâlâ zamanla çaturangaya evrimleşmiş olabilir.
Çaturanganın kurallarına gelirsek; bu konu tam olarak kesin değildir. Öncelikle dört eşit kenara sahip bir tahta üzerinde oynanıyor olması aynı anda dört oyuncunun oynayabileceğini düşündürür ki çaturaji olarak adlandırılan -aslında oyunda bir tarafın diğer üç oyuncunun şahlarını yediği duruma verilen isim- bir oyunun varlığından yukarıda bahsetmiştik. Dört oyuncunun oynadığı versiyonda tahtada dört şah yer alır ve vezirler yoktur. Hangi taşın oynayacağı da zara göre belirlenir. İki oyunculu günümüze yakın olan oyunda ise iki şah ve iki vezir yer alır, zar ortadan kalkmıştır. Duncan Forbes’a göre dört oyuncuyla oynanan versiyon önce gelmektedir ve daha sonra iki oyuncuya geçildiğinde dört şahtan ikisi şaha bağlı vezir durumuna düşürülmüştür ancak Murray iki oyunculu çaturanganın önce geldiğini ve dört oyunculu türün sonradan icat edildiğini düşünmektedir.
Diziliş ve Taş Hareketleri
İki oyunculu versiyonda şah ve vezir günümüzde olduğu gibi birinci yatayın ortasındaki e1 ve d1 (veya d8-e8) karelerinde yer almaktadır. Şah ve vezirler simetrik veya asimetrik olarak dizilmiş olabilir. 8 adet piyade, ordunun dizilişine uygun olarak önde, ikinci yatayda yer alır. Atlar b1-g1 karelerindedir ancak fil ve kalenin (yahut çaturangadaki adıyla savaş arabası) yerlerinin sabit olmadığı ve kimi çaturanga türlerinde köşelerde kalelerin, kimilerinde ise fillerin yer aldığı görülür. Her ne koşulda olursa olsun dizilimin günümüzle hemen hemen aynı olduğu söylenebilir.
Dört oyunculu versiyon çaturajide ise dizilim elbette farklıdır ve taşlar tahtanın dört köşesinde dizilidir.
Fil, kale gibi giderken köşelerde yer alan “gemi” ise şatranjdaki gibi çaprazlarda birer kare atlayarak gitmektedir.
Taşların hareketine gelince bu konudaki en ilginç kaynak M.S. 884-903 yıllarına tarihlenen Rudrata’nın Kavyalankara eserindeki bulmacalardır. Karelere yazılan dizelerin çaturangadaki taşların hareketlerine göre okunması gerektiği bulmacaların daha sonra metni yorumlayan Nami (1069)’nin belirttiği çözümlerine göre taşların hareketleri şöyledir:
Görülebileceği gibi at ve kalenin hareketleri günümüzdekiyle aynı olmakla birlikte filin hareketi daha farklı. Tahtanın üst yarısı olduğunu düşünürsek büyük ihtimalle Rudrata’nın çaturanga versiyonuna göre fil öne bir kare ve çaprazda bir kare gidebiliyor. Çaturanganın nakledilen farklı türlerinde fil için üç değişik hareket şekli söz konusu:
1- Öne bir kare veya bütün çaprazlara birer kare. (Kaynak: Rudrata ve Biruni’nin Hindistan seyahatine dair gözlemlerinden oluşan ve 1030 yılına tarihlenen Hindistan kitabı)
2-Çaprazlarda bir kare atlayarak ikinci kareye (Şatranjda da rastladığımız bir kural)
3-Yatay veya dikeylerde bir kare atlayarak ikinci kareye (9. yüzyılın ünlü Arap satranççısı el-Adli’nin Hindistan’da rastladığı kuralları anlattığı kayıp elyazmasından sonradan nakledildiği şekliyle)
Şah tıpkı günümüzdeki gibi her yöne birer kare gidebilirken, vezir ise çaprazlarda birer kare gidebilmektedir. Piyade ise tıpkı günümüzdeki gibi bir kare ileri gidip çapraz alıyor, ancak başlangıç pozisyonunda iki kare gidebilme kuralı o zamanlarda mevcut değil.
Pat kurallarında da günümüzle karşılaştırıldığında farklılıklar mevcut. Yine el-Adli’den öğrendiğimiz kadarıyla çaturangada pat durumunda pat olan taraf kazanır. Aynı zamanda hiç taşı kalmayan taraf -hamle sırası kendisindeyken rakibin son taşını alabiliyor olsa bile- kaybetmektedir.