Caissa’nın Bestecisi Prokofyev ve Capablanca

20. yüzyılın en büyük bestecileri kimlerdir diye sorulsa -Mahler, Skryabin ve Rahmaninov’u eğer geç 19. yüzyıl kabul edersek- kesinlikle iki Sovyet besteciyi en başa koymak gerekir: Şostakoviç ve Prokofyev. Her ikisi de Jdanovizm mağduru olan bu iki büyük besteci Stalin döneminde ağır baskı altında yaşamalarına karşın üretkenliklerini yitirmemişler ve senfoni, konçerto, oda müziği, bale, opera, film müzikleri gibi birçok farklı türde şaheserler yaratmaya devam etmişlerdir. Bu ikiliden yaşça büyük olanı Sergey Prokofyev -tıpkı ünlü kemancı David Oystrah (Oistrakh) gibi- müzikal dehasının yanında aynı zamanda bir amatöre göre iyi sayılabilecek bir satranç oyuncusudur ve üstelik Capablanca’yı da bir simultane gösterisinde de olsa yenmeyi başarmıştır! Bu yazıda Prokofyev’in satranç ile olan ilişkisine kısaca göz atacağız.

Satrancı yedi yaşında öğrenen Prokofyev, annesinin her şeyi yazılı olarak kaydetme yönündeki öğüdüne uygun olarak daha o yaşta günlük tutmasının yanı sıra oynadığı satranç partilerini de bir deftere kaydetmeye başlar. Defterindeki ilk oyun “Pastoral” adını verdiği matla sonuçlanan dört hamlelik bir oyundur. İlk bestesini altı yaşında yapan ve dokuz yaşında ilk operasını besteleyen bir dahi çocuk olarak Prokofyev’in müzik eğitimi elbette önceliklidir ama satranç tutkusu da bir yandan devam eder. On yaşındayken teyzesi Tanya, Solovyev adındaki bir tanıdığına satranç oynaması için götürür ve bir satranç kulübüne üye olan -her ne kadar 5.kategori yani oldukça zayıf bir oyuncu olsa da- rakibine karşı küçük Seryoja üstünlük sağlamayı başarır. Solovyev, ödül olarak küçük rakibine eski satranç dergileri verir; Prokofyev bu dergilerden Çigorin-Tarrasch ve Steinitz-Lasker maçlarının partilerini inceleyecektir. Konservatuar için başkent St. Petersburg’a taşınan Prokofyev Rimskiy-Korsakov ve Glazunov gibi devlerden ders alırken satrancı da ihmal etmez. Bir yaz tatilinde geri döndüğü memleketi Sontsovka’da -bugünkü Donetsk yakınlarındaki Sontsivka, Prokofyev Müzesi yolunuz düşerse gezilebilir- tanıştığı ve daha sonra ilk piyano sonatını ithaf edeceği dostu Vasili Morolev ile satranç oynamak genç müzisyenin en büyük eğlenceleri arasındadır. Ayrıca yazışmalı partiler de oynamaktadır, Harlow Robinson Prokofyev’in 1909’da aynı anda yirmiye yakın yazışmalı parti oynadığını yazmaktadır.

Sergey Prokofyev ve Vasili Morolev Satranç Oynuyor

1909 St. Petersburg Turnuvası’nı Prokofyev elbette yakından takip etmiştir ve hatta konservatuardan öğretmeni Lyadov ile bir konuşmasına göre Lasker ile bir simultane partisinde de berabere kalmış olmalı ama bununla ilgili otobiyografisinden başka bir kaynağa ulaşamadım. Beş yıl sonra, 1914’te, yine St. Petersburg’ta düzenlenen ve dönemin en iyi oyuncularının tamamının katıldığı turnuvada ise Prokofyev’in simultane maceraları ve Capablanca, Lasker gibi devlerle sohbetlerine dair Prokofyev’in günlüğünde fazlasıyla bilgiye ulaşmak mümkün. Capablanca’nın turnuva bitiminden sonra verdiği üç simultane gösterisine katılan Prokofyev, Lasker ve Capablanca ile de sohbet etme şansı bulur ve izlenimlerini günlüğüne aktarır:

 14 Mayıs 1914

[…] Eve yaklaşmışken saatin sekize çeyrek var olduğunu panikle fark ettim, Capablanca ile olan simultane oyunum saat sekizdeydi. Bir deli gibi, frakımı yırtarak çıkardım, üzerime bir ceket alarak bir şey yemeden turnuvaya gitmekte olan bir arabaya atladım. [….]

Lasker müzik hakkında fazla bir şey bilmediğini ama genç ve hoş bir delikanlı olduğum için, başarımdan ötürü mutlu olduğunu söyledi. Simultane gösterisi başladı[….]Capablanca hamlelerini inanılmaz bir çabuklukta yapıyordu. Birçok oyuna Şah Gambiti’yle başladı, bana aynısını oynamayacağından korkuyordum ama şansım yaver gitti. İyi bir oyun oldu….[…] Maalesef, sadece beş altı oyun kalmıştı ve Capablanca o kadar hızlı oynuyordu ki düşünmeye zamanım olmuyordu. Bir şekilde piyon hattımı yardı ve kazandı. Sonuç: 27 galibiyet, 1 kayıp, 2 berabere, biri nezaketen ihtiyar Saburov’a olmak üzere. En sona Başkirov’un oyunu kalmıştı. Geç geldi, Rubinstein ve Marshall’dan yardım alarak oynadı, ve yine de kaybetti.[….].
Çıkarken ertesi gün ayrılacak Lasker ile vedalaştım. Çok nazikti ve beni kendisini Berlin’de ziyarete davet etti. Bu davet beni gururlandırdı. Bıraktığım iz, Mozart ve Bach ile karşılaştırıldığında, o kadar belirgin olmayabilir ama en azından biri bunun farkında ve bana takdirle bakıyor.

15 Mayıs 1914

[….] Akşam turnuvaya Capablanca’nın ikinci gösterisi için gittim…Dördüncü hamlesinde Capablanca yazışmalı partilerimden birinde geliştirdiğim bir tuzağa düştü: 1. d4 d5; 2. Af3 Ff5; 3. c4 Ac6, Ab4 tehdidiyle. Tahtanın önünde iki veya üç dakika durdu, eliyle alnını siliyor ve saçını çekiyordu. Şampiyona bir problem çıkardığım için heyecanlıydım. Kalite kaybediyordu ama kendini topladı ve benle durumu eşitlemeyi başardı, öyle ki oyunu kurtarmam için birçok numaraya başvurmam gerekti….


Buna karşın sonunda Prokofyev oyunu kaybeder ve üçüncü gösteriye “şerefini kurtarmak” için kayıt olur:

16 Mayıs 1914

[…] akşam bir kez daha satranç turnuvasına, Capablanca ile oynamaya.


Oyun bir önceki gibi başladı ama daha zordu – Capablanca kalite kaybetmedi fakat taş da kazanmadı.Hücum etti ve bu benim için işleri bayağı zorlaştırdı ancak enerjik bir şekilde direndim. Capablanca güzel bir tarzda taşlarını oynuyordu, korunmasız fakat alırsan kaybediyorsun. […] İki saatlik güç bir oyundan sonra birden bir kombinezon gördüm ve Yahontov’a “Oyunu kazanacağım” dedim.


Tahtaya baktı ve ona gösterdim fakat emin olmak için Capablanca’dan pas geçmesini istedim. Yeniden masaya geldiğinde, üç hamlelik bir mat tuzağı kurduğum için heyecanlıydım. Hamlemi yaptım. Capablanca tam hamle yapıyordu ki durdu ve tuzağı fark edip biraz düşündükten sonra taşını verdi, değilse kendini kurtaramayacaktı. Böylece bir taş fazlaydım ve bunu kullanmam gerekiyordu. Bir an gerçekten korktum, Capablanca sanki kurtulacakmış gibi görünüyordu, ama yapamadı ve kaybetti. Zaferimi kendi kendime kutladım ve tebrikleri kabul ettim. […] Başkirov beni çaya davet etti ve ona geç olduğunu söylesem de Capablanca’nın da geleceğini bildiğim için daveti kabul ettim.

Daha sonra Başkirov, Capablanca ve Prokofyev üçlüsü Başkirov’un evinde toplanır ve çay içerler:

[…}Sonra Başkirov Tannhäuser’i çalmamı rica etti. Normalde çalmazdım fakat Capablanca’nın ne düşündüğünü merak ediyordum. Belirgin bir zevkle dinledi ancak parçayı bir yerde duyduğunu fakat ne olduğunu hatırlamadığını söyleyerek tam bir cehalet gösterdi. “Arp için Prelüd”ümü beğendi. Evi birlikte terk ettik.[…]. Yirmi dakika kadar yürüdükten sonra, Capablanca konuşmaya başladı ve Londra’ya İsviçre üzerinden gideceğimin doğru olup olmadığını ve ne zaman gideceğimi sordu; Fransızca aksanı iyi değildi fakat dili doğru konuşuyordu. […]Nevskiy Bulvarı’nda gece dışarıda olan insanlardan etkilenmişti. Sadovaya ve  Voznesenskaya’nın kesiştiği köşeye kadar hızlıca yürüdük, ve yollarımız ayrıldı – o Astoria’ya, ben 1.Rota’ya. Sabah saat üçtü ve ortalık aydınlıktı.

Başkirov kim diye soracak olursanız Prokofyev’in dostu bir şair ve filozof, o zamanlar St. Petersburg’ta yüksek kültür çevrelerinde bulunan biri olduğu anlaşılıyor. Winter’ın Prokofyev’in günlüklerinden naklettiği şekliyle Capablanca’nın St. Petersburg 1914’ü kazanamamasında da etkili olmuş olabilir zira Başkirov, Prokofyev’e Capablanca’yı Madam Strahoviç ile tanıştırdığını ve Kübalının aşık olduğu için birinciliği kaybettiğini söylemiş!

Biraz dedikodudan sonra Prokofyev’in Capablanca’yı yendiği partiye artık bakabiliriz:

1914’te başlayan dostluk iki deha arasında daha sonra da devam eder. 1921’de Capablanca, Lasker’i yenerek dünya şampiyonu olunca Prokofyev tebrik telgrafı çekenler arasındadır. Rus bestecinin Lunaçarski’nin izniyle yurtdışına çıkışının ardından ikilinin Amerika’da görüştüğünü de biliyoruz. Sovyetler Birliği’ne 1936’da yeniden dönen Prokofyev, aynı yıl Moskova Turnuvası’nı birlikte kazanan Botvinnik ve Capablanca’ya birer tebrik telgrafı da göndermiştir; hatta Botvinnik’in buna dair güzel bir anekdotu da mevcut, isteyenler İngilizce olarak yazının sonunda bağlantısını vereceğim Winter’ın Sergei Prokofiev and Chess başlıklı makalesini okuyabilirler.

Prokofyev’in satranç tutkusu ömrü boyunca devam etmişti

Capablanca’nın yanı sıra Alekhine ve Botvinnik ile de ahbaplık etmişliği bulunan Prokofyev ayrıca 1937’de daha önce bahsettiğimiz ünlü kemancı David Oystrah ile on partilik bir satranç maçı da yapmıştır, her ne kadar ilk yedi oyundan sonra maç sonlansa da. Denilene göre Oystrah kaybedeceğini anlamış ve yedinci partinin ardından maçı bırakmış. Bir turneye kimin çıkacağını belirlemek için düzenlenen maçı kaybeden Oystrah böylece turneye kendisi gitmek zorunda kalmış, iyi satranç oynamanın bir faydası daha!

Besteci hakkında ilginç bir ayrıntıdan da bahsetmeden geçmek olmaz. Sergey Sergeyeviç Prokofyev, kaderin bir cilvesi olarak Stalin ile aynı günde, 5 Mart 1953’te vefat etmiştir. Cenazesi Stalin için toplanan kalabalıklarla dolup taşan Kızıl Meydan’a yakın oturması nedeniyle üç gün boyunca evden çıkarılamayan Prokofyev, hak ettiğinin aksine oldukça küçük bir törenle uğurlanmak durumunda kalmıştır. Dönemin Sovyet müzik dergisinde vefat haberinin Stalin’e adanmış ilk 115 sayfanın ardından 116. sayfada önemsiz bir olaymış gibi verilmesi de Stalin devrinin anlayışına güzel ve trajikomik bir örnek kuşkusuz.

Romeo ve Jülyet, Üç Portakala Aşk, Peter ve Kurt gibi iyi bilinen eserleri de elbette güzel ama biraz kişisel bir Prokofiev seçkisiyle yazıyı sonlandıralım, şahsen en iyi olduğunu düşündüğüm yorumlarıyla:

Faydalanılan Kaynaklar

Robinson, Harlow. Sergei Prokofiev: a Biography: Boston: Northeastern University Press, 2002.

Prokofiev, Sergey. Prokofiev by Prokofiev: a Composer’s Memoir. Garden City, NY: Doubleday, 1979.

The Game by Jr., Serge Prokofiev. Accessed June 29, 2020 http://www.sprkfv.net/journal/three02/thegame.html.

Sergei Prokofiev and Chess by Edward Winter. Accessed June 29, 2020. https://www.chesshistory.com/winter/extra/prokofiev.html.

Spielmann ve Tartakower Birinci Dünya Savaşı’nda

Temmuz 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı o zamana kadar görülmemiş sayıda insanı cephelere süren ve öncesindeki Avrupa açısından nispeten barışçıl dönemin aniden sonunu getirerek büyük bir şok etkisi yaratan bir felaketti. Elbette Avusturya-Macaristan savaşı başlatan ülke olarak tam da savaşın merkezinde yer alıyordu, dolayısıyla Avusturya-Macaristan topraklarındaki birçok satranççı da ilan edilen seferberlikle birlikte kendisini cephede buldu.

1916’ya kadar savaş koşullarında da yayın hayatına devam etmeyi başaran Wiener Schachzeitung, bir yandan satranç içeriği sunmaya devam ederken bir yandan da askere alınan satranççılardan gelen haber ve mektupları yayınlayarak okurlarını bilgilendiriyordu. Spielmann ve Tartakower düzenli olarak redaktör Georg Marco’ya mektup ve kartpostal yollayan oyuncular arasındaydı, onlardan ufak bir seçkiye bakalım:

Benzer Meslekler Olarak Satranç ve Topçuluk

R. Spielmann Viyana’da yapılan muayenede ihtiyat birlikleri için elverişli bulunduğu zaman görevli yüzbaşıyla çiçeği burnunda acemi asker arasında şöyle bir konuşma geçmiş:

-Nesiniz?

-Satranç oyuncusu.

-Yani mesleğiniz demek istiyorum.

-Satranç ustasıyım.

-Meslek olarak mı? Var mı öyle bir şey? Bununla geçim sağlanabiliyor mu?

-Evet, eğer çok iyi yapabiliyorsanız.

“Öyleyse” demiş yüzbaşı, “sizi müstahkem topçu birliğine göndereceğiz, belki orada yeteneklerinizi değerlendirebilirsiniz.”

Wiener Schachzeitung 1914

Spielmann Güney Tirol’de

Rudolf Spielmann Mayıs başından beri cephede bulunuyor. 31 Mayıs’ta beni cepheden -Güney Tirol’de Pedraces yakınlarında Stern’den- gönderdiği bir katpostal ile sevindirdi. (Adresi: Telgraf Birimi, Cephe Postası 601) İçeriği daha geniş çevreleri de ilgilendirecektir: “32 kilometrelik tam teçhizatlı, ki bu yaklaşık 30 kilogramlık bir sırt çantasıyla yüklü olmak anlamına geliyor, bir yürüyüşün ardından buraya sağ salim vardık. Sakin ve pastoral bir yerdeyim, etraf ormanlar ve çayırlarla çevrili, gerçi bunlar son günlerdeki aralıksız yağan yağmurla birlikte insanda biraz kasvetli bir izlenim de uyandırıyor. Askerde olmak kolay, bir satranç turnuvasına göre çok daha az yorucu. Çok fazla boş zamanım var ve bu boş zamanı satranç çalışmaya ve köşe yazılarımı iletmeye adamak istiyorum. Fakat maalesef burada satranç dünyasından tamamen uzağım. Wiener Schachzeitung’un son sayısını iletebilirseniz çok müteşekkir olurum. Selamlarımla, R. Spielmann.

P.S. Değerli kulüp üyelerine selamlar


Wiener Schachzeitung 1915

Tarok, Satranç ve Tartakower’in Siper Hayatı

“Dr. Tartakower Mayıs başı beni yeni bir yaşam belirtisiyle sevindirdi. İçinde bulunduğumuz acı gerçeklik bile önceki yaşam sevincinden henüz hiçbir şey götürememiş ve kendisi gibi silah arkadaşlarının da her durumun iyi tarafını görmeye çalıştıklarını öğrenmek insanda ferahlatıcı bir etki yapıyor. “Muskete”nin tanınmış ve dahi karikatüristi Bay Egon Sternfeld’in geçici bir siper halet-i ruhiyesinde birkaç kuvvetli çizgiyle büyülü bir şekilde meydana getirdiği bana göre çok güzel çizimi de bu mutlu bir mizah duygusunun baskın geldiği ruh haline borçluyuz. Dr. Tartakower’e göre bu çizim “Küçük Kohn Cephede” 1 olarak adlandırılabilir. “Bunun dışında siperde gayet rahat yaşayıp gidiyoruz, boş günlerde birlikten baylar ile tarok 2 partileri oynuyoruz ve bazen değişiklik olsun diye tarok partilerine ek olarak iki de körleme oyun oynuyorum.

Sternfeld’in siperde çizdiği Tartakower karikatürü

Bu partilerden birinde 23. hamleden sonra şu konum oluştu:

Tartakower “Ne kadar güzel ve fantastik bir şekilde hayal edilebilir” diye düşünüyor: “Pagat ultimo 3 kontrla karşılanıyor, uzak geçer vezire çıkıyor, toplar havada ıslık çalıyor, bombalar patlıyor vs… Yine de sakin olun, böyle bir şey yok, savaşa dair bir şeyler duymak istersem gazeteyi okumam gerekiyor. Ve gazetede de Tarnow’daki büyük zaferi okuyorum. Yani belirleyici bahar hücumu başlıyor! Size ve tüm tanıdıklara selamlar.” Dr. Tartakower

Büyük zafer yürüyüşüne bu arada Dr. Tartakower de katıldı. En son gelen haberler sevindirici: “Tarta” neşeli ve sağlıklı bir halde ve bronz madalyaya layık görülmüş.

Buna karşılık aynı alaydan arkadaşı yedek subay Egon Sternfeld 9 Haziran’da hayatını kaybetti…”

Wiener Schachzeitung 1915

1“Küçük Kohn”: 20. yüzyıl başında yükselen antisemitizm çerçevesinde ortaya çıkmış, Yahudileri karikatürize eden bir karakter. Tartakower de bir Yahudiydi ve Sternfeld’in abartılı çizimi ona “Küçük Kohn”u hatırlatmış olmalı.

2 O yıllarda popüler bir kağıt oyunu
3 Tarok oyununun oynandığı destede bir kağıt

Kader Ortakları

Tarrasch ve Nimzowitsch arasındaki teorik çekişmeyi daha önce bir yazı dizisinde incelemiştik. Ancak kavgalarıyla bildiğimiz ikilinin aslında bir kader ortaklığı durumu da söz konusu!

Önce Hamburg 1910’a gidelim ve sözü Wiener Schachzeitung’un redaktörü Georg Marco’ya verelim. Marco, şahsen kaleme aldığı yazısında Tarrasch’ı, Doktor’un Berliner Lokalanzeiger’deki köşesinde 26 yaşında olmasına karşın kıta Avrupasında adı sanı fazla duyulmamış Fred Dewhirst Yates’in turnuvaya dahil edilmesiyle alay ettiği yazısından ötürü yerden yere vurur.

Fred Dewhirst Yates (1884-1932)
Kaynak: http://www.maskeret.com



Wiener Schachzeitung’tan


“Berliner Lokalanzeiger”de Dr. Tarrrasch Hamburg Ustalar Turnuvası’nda İngiltere’yi temsilen “geniş çevrelerce bilinmeyen, belki gerçekten mükemmel bir satranççı olan fakat bir ustalar turnuvasına kabul edilmek adına turnuva öncesinde halihazırda en ufak bir gerekçesi bulunmayan, Mr. Yates’in katılmasıyla” dalga geçiyor ve şöyle ekliyor: “Homines novi için kanımca yanlış bir şekilde ana turnuvalar olarak adlandırılan fakat katılımcılar arasında hemen her zaman usta kuvvetine sahip birkaç oyuncunun bulunduğu ikinci derece turnuvalar mevcuttur.”

Bu konu hakkında Deutsche Wochenschach ise şöyle bir yorumda bulunuyor (10 Temmuz, s. 247):

“Hamburglular gördüğümüz kadarıyla bu kadar katı yaklaşmamışlar ve bunda da doğru yaptıklarına inanıyoruz. Her hâlükârda bundan önce buna benzer sayısız durumu -Almanya içi ve dışında- dayanak gösterebilirler, hatta Dr. Tarrasch’ı da şahit yapabilirler zira o da 1896 Nürnberg’te sadece Maroczy’nin (o da önceki sene Hastings’teki ana turnuvada birinci olmuştu) tavsiyesiyle Charousek’in turnuvaya dahil edilmesini 1 anlayışıyla karşılamıştı. (Charousek turnuvanın kısa bir süre öncesinde Maroczy ile yaptığı maçı farkla kaybetmişti) Başarısı dahil edilmesini haklı çıkarıyor, Mieses için de Breslau 1889’da bu böyle olmuştu. Başarı Bay Yates’in lehine de aynı şekilde konuşacak mı, göreceğiz. “

Ben “Deutsche Wochenschach” tan da ileri gidiyorum. Bir turnuvanın organizatörleri turnuvalarını herhalde olabildiğince ilginç ve parlak olarak düzenlemeye çalışırlar. Şüphesiz tüm ünlü oyuncuları getirmek ve başvuranların arasından en çok hak edenleri seçmek için akla gelebilecek tüm çabayı sarf ederler. Bu yüzden üzerine vazife olmayanların organizasyon komitesine yakışıksız bir şekilde ders vermeye cüret etmesi veya az ya da çok gizli suçlamalarda bulunması sert bir şekilde ayıplanmayı hak eder. Yates başarı elde etse de etmese de Hamburg’taki komite ziyadesiyle titiz ve yerinde seçimiyle ancak tam bir takdire layıktır.

Winawer 1867 Paris Turnuvası’na herhangi bir hak iddia edeceği bir unvanla gelmedi, Schlechter Leipzig 1894’e çağrılmadan önce sadece yerel olarak bir üne sahipti, tıpkı şimdi Yates için olduğu gibi ve Pillsbury de 1895 Hastings’teki sansasyonel başarılarından önce Avrupalılar için tamamen bilinmeyen bir büyüklüktü.

Dr. Tarrasch’ın çıkışının ne kadar haksız olduğu, altıncı turdan sonra (23 Temmuz itibariyle) Yates’in Köhnlein ve Leonhardt ile birlikte 16-18. sıraları paylaşmasına karşın Dr. Tarrasch’ın sadece 1,5 puanla – o da üç tane yarım puanın birleştirilmesiyle güçlükle oluşturulmuş- 19. sırada, yani trenin son vagonunda, yer almasından belli oluyor. “Büyükusta”nın daha koşunun başında nefesi kesildiğine göre Hamburg’taki koşucular gerçekten çevik olmalı.”

Georg Marco, Wiener Schachzeitung 1910

[ 1 Bunun baş tanığı benim. Turnuvanın başlamasından yaklaşık 48 saat önce Nürnberg’e geldim ve Dr. Tarrasch – ve tabii diğer gelen ustalar tarafından – dostça karşılandım. Dr. Tarrasch anlaşılır bir heyecan içindeydi çünkü birden fazla katılımcı eksikti ve hemen öncesinde Burn yapılan daveti telgraf yoluyla reddetmişti. Dr. Tarrasch bana “Şimdi nereden aceleyle uygun bir yedek oyuncu bulacağız?” diye sordu ve ben de “Eğer zamanında başvurmuşsa Charousek’i alın” dedim. “Ciddi mi düşünüyorsunuz?” diye Dr. Tarrasch sorgusuna devam edince “Tamamen ciddiyim, Charousek’in Dr. Meitner’e karşı oynadığı görkemli partileri gördüm, Dr. Meitner de rakibinin dahiyane oyunundan büyülenmişti.” “Bu, yeterli” dedi Doktor. Birkaç dakika sonra Budapeşte Satranç Kulübü’ne telgraf ulaştı ve 24 saat sonra Charousek muharebe alanındaydı.]

Hamburg 1910 Final Tablosu
Kaynak: Wiener Schachzeitung 1910


Aslında turnuva sonlandığında Dr. Tarrasch’ın çok da haksız olmadığı söylenebilir zira Yates 2,5 puanla açık ara son sıradadır. Genç İngiliz Tartakower, Speyer ve Fleischmann (Forgacs) ile berabere kalmış ve kalan herkese kaybetmiştir, biri hariç: Dr. Tarrasch! Herhalde turnuvaya katılmasını bu kadar keskince eleştiren Tarrasch’a karşı aldığı galibiyet Yates’e turnuva başarısızlığını unutturmuş olmalı:

“Büyük lokma ye, büyük söz söyleme” atasözünü haklı çıkaran bir anekdot! Fakat ilginç olan tam da Hamburg’ta buna şahit olmuş ve herhalde zevkle de izlemiş olan Nimzowitsch’in bir sene sonra San Sebastian’da aynı hataya düşmesi!

Bir rivayete göre hiç uluslararası turnuva kazanmamış Capablanca’nın nasıl olup da 1911 San Sebastian Ustalar Turnuvası’nda oynayabildiğini sorgulayan Bernstein ve Nimzowitsch turnuvadan önce organizatöre yazılı bir dilekçe verir, ancak araya giren Marshall, ki o Capablanca’nın ne derece kuvvetli olduğunu elbette 1909’da oynadıkları maçtan biliyordu, Capablanca’nın turnuvaya dahil edilmesini sağlar. Bununla ilgili açıkçası 1911’deki dergilerde bir şey bulmak mümkün değil ancak Capablanca’nın yakın zamanda Selim Gürcan’ın çevirisiyle Türkçesi de yayınlanan”Satranç Kariyerim” kitabında Dr. Bernstein’ın turnuvaya katılmasına karşı çıkan oyuncular arasında olduğunu yazdığını hatırlarsak Nimzowitsch’in de bu isimlerden biri olması kuvvetle muhtemel görünüyor, o yüzden bunun doğruluğuna inanmamak için bir sebep olmadığını söyleyebiliriz.

Capablanca, San Sebastian’da ilk turda en ünlü kombinezonlarından biriyle Dr. Bernstein’ı, sekizinci turda da kale ve iki filiyle güzel bir mat konumu dizerek Nimzowitsch’i yener. Bu ilginç mücadelenin son safhası dikkate değer:

Böylece tıpkı Tarrasch gibi hasmı Nimzowitsch de bir anlamda kibrinin bedelini öder (elbette Bernstein’ı da bu listeye eklemek gerekiyor). Her iki ustanın da kendini beğenmiş duruşlarının bu tutumlarında etkili olduğu söylenebilir elbette ancak öte yandan o dönemde ustaların “mesleğin” onurunu korumak adına prensipler üzerinden savaş verdiği göz önüne alındığında bunun altında ilkesel bir duruş da pekâlâ aranabilir.

Son olarak herhalde şairin sorusunu yinelemek yerinde olur:
“Tarihi tekerrür diye ifade ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”





Rudolf Charousek ve Osmanlı Ordusunda Bir Satranç Ustası: Vincenz Grimm

Alman satranç tarihçisi ve yazarı Ludwig Bachmann satrancın erken dönem tarihinin yanı sıra Steinitz, Anderssen ve Pillsbury monografileri ile de uğraşmış devrin en üretken satranç yazarlarından biridir. Pillsbury monografisine Amerikalı ile benzer bir şekilde erken yaşta vefat etmiş bir başka yıldız Charousek hakkında da kısa bir bölüm ekleyen Bachmann, Macar yıldızın hayatını kısaca özetleyen bir girizgahtan sonra partilere geçer. Bu giriş yazısı bazı hatalar barındırmasına karşın hem Charousek’in hayatını özetlemesi hem de fazla bilinmeyen bir satranç ustası olan Vincenz Grimm’in kendini İstanbul’da bulmasının öyküsünü içerdiği için önemli ve okunmaya değer. (Ufak bir not: bazı Almanca-Macarca yazım, yer ismi ve özel isim yazımları vs farklılıklarını metinde olduğu gibi bıraktım, örneğin Forgacz = Forgacs gibi) Tabii Charousek’in hayatını daha kapsamlı ve de herhalde biraz daha doğru bir şekilde öğrenmek için Çaruşin’in “Chess Comet Charousek” (Satranç Kuyrukluyıldızı Charousek) kitabına da mutlaka bakmak gerekiyor.

Rudolf Charousek

“Charousek 19 Eylül 1873’te Prag yakınlarındaki Klein-Lometz’te doğdu. Dil ve terbiye bakımından bir Macar olarak yetişmesi için Charousek 5 yaşındayken ebeveynleri bir Macar bölgesi olan Gömör’deki Pelsöcz’e yerleşti. Satranç ile 1889’da liseye gittiği Miskolcz’ta tanıştı, 1891’de hukuk okuduğu Kaschau’da gelişimine devam etti ve kısa zamanda gayretli oyunu ve ayrıntılı teorik incelemeleriyle satrancını o kadar ilerletti ki kabiliyetli bir oyuncu olan Profesör Exner’e bir maçta 9:1 üstünlük sağladı.

Charousek’in Macar topraklarında hızla kuvvetlenmesi Macar satranç hayatının önceki on yılda gösterdiği ilerlemeyle açıklanabilir, bu ilerleme esas olarak Budapeşte Satranç Kulübü’nün çabaları ve bu çabalar sayesinde hayata geçen ulusal turnuvalar sayesinde olmuştur. Macaristan daha önce de birinci sınıf oyuncular çıkarmıştı, sadece Arad’tan Makovetz, Groß Becksereck’ten Dr. Noa ve daha da öncesinde Gunsberg, Max Weiss ve Hoffer’i -üçü de Macar olarak doğmuştur- hatırlamak yeterlidir. Bunlara daha 1843’te Café de la Régence’ın St. Amant liderliğindeki Fransız ustalarına karşı yazışmalı partide aldıkları galibiyetle Macar satrancına nam kazandıran Grimm, Szen ve Löwenthal üçlüsünü de eklemek gerekir.

Rudolf Charousek (1873-1900)

Macar satrancının bu ilk şanlı dönemi çok uzun sürmemişti zira bu bahsettiğimiz muzaffer üçlü 1849’daki Macar Ayaklanması -ve sonrasında ayaklanmanın bastırılması- yüzünden dağılmıştı. 1840’tan beri Peşte’de kitapçı olarak çalışan Vinzenz Grimm, ateşli bir vatanseverlikle ayaklanmaya angaje olmuş ve devlet matbaası müdürü olarak önemli hizmetlerde bulunmuştu. Macar ordusu yenildiğinde Grimm, Kossuth ile birlikte Türk sınırını geçerek kaçtı. Türk ordusuna yarbay rütbesinde katılan Grimm maaşını alamadığı için Konstantiniyye’de çizer olarak güçlükle ekmeğini kazanmak zorunda kalmıştı, ne atı ne de kılıcı vardı. 1869’da unutulmuş olarak vefat etti. Joachim Löwenthal da Grimm gibi yurtdışına göç etmeyi tercih etti, önce Amerika’ya ardından da 1851’de, Staunton’ın çekilmesinin ardından bilindiği üzere satranç çevrelerinde etkili bir konum elde etmeyi bildiği İngiltere’ye gitti. Löwenthal 20 Temmuz 1876’da Hastings yakınlarındaki St. Leonard’ta öldü. Grubun üçüncüsü Joseph Szen iki yoldaşından önce, daha 1857’de, Peşte’de hayatını kaybetmişti. 1851’de Londra Turnuvası’nda başarıyla oynamış ve Horwitz’i yendiği gibi Anderssen’e karşı da iki parti kazanmıştı. Szen daha 1836’da Paris’te Labourdonnais ile boy ölçüşmüş, piyon ve iki hamle önde başladığı 25 partiden 13’ünü kazanmayı başarmıştı. Bir Berlin ziyaretinde -Nisan 1839- elde ettiği skorlar ile, Bledow’a karşı 1:1 ve von der Lasa’ya karşı 2:1, gücünü kanıtlamış buna karşın Bilguer ve Mayet’e kaybetmişti. Szen’in çağdaşı kuvvetli bir oyuncu da 15 Temmuz 1893’te Peşte’de ilerlemiş yaşta vefat eden besteci Franz von Erkel idi. (Doğumu: 7 Kasım 1810, Gyula)

Fakat Charousek ve Maroczy’nin şanı bütün bu büyük isimlerinkini fazlasıyla geçti ve onlara bugünlerde oldukça fazla sayıda kuvvetli satranççı eşlik ediyor, bunların arasında Forgacz, Exner, Gajdos, Szekely, Renyi ve Barasz öncelikle zikredilmesi gereken isimler ki bu satranççıların hepsi Macar satrancına yeni şerefler kazandırmaya yardım etmek için ciddi olarak çaba sarfediyorlar.

Charousek 1896 Nürnberg Turnuvası’na Maroczy’nin tavsiyesi üzerisine alınmıştı, her ne kadar Charousek bu turnuvada ödül alamadıysa da yüksek kabiliyetlerini Lasker, Janowski, Blackburne, Showalter ve Walbrodt’u yenerek gösterdi. Aynı yıl Peşte’deki turnuvada -birincilik için oynanan eşitlik bozma maçında Çigorin’e 1:3 kaybetmesinin ardından- ikinci olmasının da gösterdiği gibi oyun kuvveti önemli ölçüde aşama kaydetti. Ocak 1897’de Centrum Satranç Kulubü’nün düzenlediği ustalar turnuvası için Berlin’e davet edildi ve ikinci sırayı elde etti. Aynı yılın sonbaharında Berlin’de düzenlenen uluslararası ustalar turnuvasına katıldı ve 14,5 puanla ilk sırayı elde etme talihine erişti.

Berlin 1897 Final Tablosu
Kaderin cilvesi, bu turnuvada ikinci sırayı elde eden Walbrodt da 1902’de 30 yaşında vefat edecektir.

Şubat 1898’de Peşte’de Maroczy, Exner ve Havasi ile sıkı bir mücadeleden sonra birinci olduktan sonra, hastalığının ilk izleri kendini göstermeye başladı. Bu yüzden Viyana Turnuvası’na çok istese de katılamadı. İyileşmiş gibi göründüğü zaman kendini 10,5 puanla Cohn ve Çigorin ile birlikte 2-4. sıraları paylaştığı Köln’deki turnuvada buldu. (Ağustos 1898) Bu, son satranç başarısıydı. Sağlığı bu noktadan sonra yavaş yavaş ama sürekli bir şekilde bozuldu ve çok erken bir yaşta kara toprak satrançseverlerin kendisinden birçok büyük başarılar beklediği genç ustanın üzerini örttü.

18 Nisan 1900 Çarşamba günü, satranç dünyasının kendisinden yana büyük umutları olan genç satranç ustası Rudolf Charousek, Peşte yakınlarındaki Nagy Teny’de, 1,5 yıldan beri kendisini ciddi satranç oynamaktan alıkoyan bir akciğer hastalığına yenik düştü.

Charousek’in satranç başarıları tek tek eklenen tablolardan görülebilir. Nürnberg Turnuvası’nın tablosu Pillsbury’nin hayat hikayesi kısmında bulunabilir ki iki genç dahi ustanın Nürnberg’te birbirlerine karşı oynadıkları oldukça canlı parti de aynı bölümde yer alıyor.

29 Eylül 1907’de Teteny Mezarlığı’nda çok erken bu dünyadan ayrılan merhum için Budapeşte Satranç Kulübü’nün birçok üyesi ve yöresel kulüplerin temsilcilerinin katıldığı bir anma töreni düzenlendi. Charousek’in hayranlarının diktiği mezar taşının yanında Budapeşte Satranç Kulübü’nün başkanı S. Schuster merhum genç ustanın dahice oyununu övdüğü ve anavatanına kazandırdığı şeref için müteşekkir olduğunu belirten coşkulu bir anma konuşması yaptı. Merhumun dostu ve başarılı rakibi Geza Maroczy’nin de katıldığı seremoninin ardından Charousek’in fikren zengin oyun tarzına dair birçok ateşli konuşmanın yapıldığı bir ziyafet düzenlendi.

Maalesef Charousek’in gençlik yıllarından çok az parti kalmıştır. Bulabildiklerimi okurun bilgisine sunuyorum. Turnuva partilerinden sonuca bakmaksızın oyun tarzını karakteristik bir şekilde gösterenleri seçtim.

Okuyucular bu partilerde Charousek’in oyununda daha tamamen gelişmemiş ve tam olarak kendisini gösterdiğinde bazı güzel ve ezici başarılar getirmiş bir gücün gizli olduğunu göreceklerdir.

Bu yükselen yeteneğe erken bir son biçilmesinden sadece üzüntü duyabiliriz, fakat bu kadar erken kaybettiğimiz bu yeteneğin ne kadar gerçek ve kuvvetli bir yetenek olduğunu okuyucuların şüphesiz zevkle inceleyecekleri bu kitaptaki partiler kanıtlıyor.”

Bachmann,L. Pillsbury und Charousek, C. Brügel und Sohn. 1914

Son olarak Macar yıldızın şampiyon Lasker’i nasıl alt ettiğine bir bakalım. Her ne kadar Lasker bu oyundan önce turnuva birinciliğini garantilemiş de olsa şampiyon unvanına sahip bir oyuncu olarak, hele ki o yıllarda, tura ciddiyetsiz bir şekilde çıkması beklenemezdi, dolayısıyla bu özel durum Charousek’in zaferini asla küçültmemeli:



Vincenz Grimm’in Osmanlı Günleri

Grimm’in Osmanlı serüvenine gelince Almanca Wikipedia burada Bachmann’a göre daha doğru bilgiler sunuyor gibi görünüyor:

“Devrimin bastırılmasından sonra Grimm aralarında Kossuth’un da olduğu birçok mülteci ile Osmanlı İmparatorluğu’na gelir. İstanbul’daki hükümet sığınma hakkı vermiştir ve mültecileri Avusturya’ya teslim etmemek için ayak diremektedir. Kossuth ve Szemere de dahil olmak üzere birçoğu kısa bir süreden sonra kendilerini kabul eden başka ülkelere giderler. Buna karşın Grimm, kurtuluşunun ardından Türkiye sürgününde kendine yeni bir hayat kurmaya karar verir. Burada çokça bahsedilen dil yeteneği de yardımına koşmuştur.

Vincenz Grimm (1801-1872)

Wikipedia’da ayrıntılı şekilde anlatıldığı üzere Bachmann’ın belirttiği gibi 1869’da İstanbul’da değil 1872’de Peşte’de hayatını kaybetmiştir.

Grimm Türkiye’de en başından itibaren satranç oynamayı bırakır. Daha sonra İslam’a ihtida etmiş ve Mustafa Bey ismini almış olmalı.  Çizim yeteneği kısa sürede Osmanlı makamlarının dikkatini çeker. Neredeyse yirmi yıla yakın bir süre Halep’teki Osmanlı genel karargahına bağlı harita dairesinde yüksek rütbeli bir subay olarak çalışır. Öyle görünüyor ki birkaç yıl çalıştıktan sonra mesaisi, İstanbul’a geri taşınmasına izin verir. İstanbul’da Türk ordusunun harita arşivinde çalışan Grimm büyük olasılıkla özel yetenekleri dikkate alınarak Osmanlı banknotlarının basımında da görevlendirilmiştir. Ek iş olarak özel öğretmenlik de yaptığı Pera mahallesinde, bir otel odasında yaşamaktadır.

Grimm, 1868’de Avusturya ve Macaristan’ın eşit bir statüye kavuşmasının ardından Peşte’ye geri döner…”

Acaba Grimm o yıllarda İstanbul’da satranç oynayacak kendi seviyesinde bir rakip bulabilmiş miydi maalesef bununla ilgili bir bilgi yok. Yine de aşağı yukarı 1830’da başlayan Avrupa imparatorluklarındaki milliyetçi ayaklanmaların Osmanlı İmparatorluğu’nu mülteci akınları sayesinde insan kaynağı açısından nasıl zenginleştirdiğine dair güzel bir örnek.

Grimm’den maalesef elimize ulaşan fazla parti yok ama Bachmann’ın yazıda bahsettiği yazışmalı partilerden birine bir göz atarak yazıyı noktalayalım:

Kaynaklar

Seite „Vincenz Grimm“. In: Wikipedia, Die freie Enzyklopädie. Bearbeitungsstand: 8. Februar 2020, 14:57 UTC. URL: https://de.wikipedia.org/w/index.php?title=Vincenz_Grimm&oldid=196627366 (Abgerufen: 19. Juni 2020, 19:51 UTC)

Bachmann,L. Pillsbury und Charousek, C. Brügel und Sohn. 1914

Nasıl Satranç Ustası Oldum?

Eugen Gömöri’den Bir Anket

Satranç ustası olmak, en nadir, özel ve ilginç mesleklerden biridir. Prof. Dr. Vidmar veya Dr. Treybal gibi amatörler, daha doğrusu turnuva profesyonelleri, için bile-Dr. Alekhine de şimdilerde Paris’te bir avukatlık bürosu açmak istiyor- satranç başlıca geçim kaynağıdır. Bu yüzden Semmering Turnuvası münasebetiyle bir dizi ünlü katılımcıdan kendilerini satranca neyin çektiğini ve onları bu oyuna bağlayan şeyin ne olduğunu ifade etmelerini istedim. İlginç ve yer yer psikolojik açıdan değerli cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz.

Dr. Alexander Alekhine

Öncelikle gerçeği aramak ve ondan sonra da mücadele unsuru nedeniyle satranç ustası oldum.

Daha küçük bir çocukken kendimde satranca karşı bir yetenek hissediyordum, böylece henüz 16 yaşındayken -daha lise öğrencisiyken, 1909 senesinde- “usta” oldum. 7 yaşında da satranç oynuyordum ama ciddi olarak oynamaya başlamam 12 yaşında oldu. Daha o zamanlarda satranca karşı içimde bir dürtü, karşı konulamaz bir kuvvet hissediyordum.

Alexander Alekhine

Karakterimi satranç yoluyla geliştirdim. Satranç her şeyden önce objektif olmayı öğretir. Satrançta ancak eğer öncelikle kendi hatalarınızı görüyorsanız büyük bir usta olabilirsiniz. Bu, hayatta da böyledir.

İnsan hayatının amacı ve mutluluğunun kaynağı kişinin verebileceğinin azamisini vermesidir. En büyük başarılarımı satrançta gerçekleştirebileceğimi deyim yerindeyse bilinçdışı olarak hissettiğim için satranç ustası oldum. Ancak belirtmeli ve vurgulamalıyım ki profesyonel bir usta olmam ancak Rus Devrimi nedeniyle gerçekleşti ve hukuk kariyerimi de devam ettirme niyetindeyim.

Aron Nimzowitsch

Satranç hayatın bir aynasıdır, satranççıların dünyasından başka hiçbir yerde fanatizm -esasen çok hakir gördüğüm bir şey- bu ölçüde çiçek açmış ve serpilmemiştir. Kısmen şaka yollu diyebilirim ki benim için yıllar içerisinde bir ihtiyaç haline gelen insan toplumuna karşı “antipati”me daha yoğun bir hedef bulmak için satranç oynuyorum ve bu yüzden usta oldum. Mizahı bir kenara bırakırsak şöyle derim:

Aron Nimzowitsch
  1. Başarıya tapınmayı hakir görürüm;
  2. Fakat bu, satranç dünyasında özellikle fazla serpilmiştir,
  3. Başarı fanatizmini burada da gözlemlemek genel olarak kötümser dünya görüşümü tasdik ediyor ve bu yüzden hoşuma gidiyor.

Richard Reti

Gençliğimde iki tane sevdiğim uğraşı vardı: matematik ve satranç. İlgimi matematiğe değil de satranca yöneltmem hususunda beni harekete geçiren şey satrancın matematiğe göre daha canlı ve yaşama dair olmasıdır, bilmeyenlere tuhaf veya paradoksal görünecek bir neden. Matematik derken genel, pratik matematikten değil tamamen spekülatif bir karaktere sahip, sonlu ve sonsuz elemanlara sahip kümeler ve onların oluşturdukları yapılar ile ilgilenen modern matematikten bahsediyorum. Satranç da spekülatif bir oyundur (Matematik de tıpkı satranç gibi bir oyun ve bilimdir), burada da spekülatif yapılar oluşturulur ancak bu yapılar mücadelenin ve mücadeleyle birlikte de hayatın sembolleridir ve bu yüzden matematiğe göre bana daha sıcak gelmişlerdir. Buna ek olarak satranca dair özel fikirlerimi daha kolay başarıya ulaştırabilirdim, çünkü satrançta benim fikirlerimi kabul etmek istemeyen bir rakibi pratik olarak, yani oyunda, fikirlerimi tanımak zorunda bırakma olanağı mevcuttur.

Richard Reti

Daha sonralarıysa iyi bir fikrin her zaman galip gelmesi gerektiği yönündeki iyimserliğimin abartılı olduğunu yine de kabul etmek zorunda kaldım, çünkü başarıya ulaşmak için çok fazla ayrıntılı teknik çalışma, sportif öz-disiplin, kendine hâkim olma ve güç gerekir, ki bu bir satranç ustası olarak başarı elde edebilmek için -büyük bir matematikçi için de zorunlu olduğu gibi- pratik olarak satrancın düşünsel içeriğiyle ilgisi olmayan sıkıcı ve kapsamlı bir çalışma gerektiği anlamına gelir.

Bana satrançta özellikle neşe veren şey stratejik fikirlerin bilgisidir. Ve bir turnuvada oynadığım zaman fikirlerimin doğruluğunu sınarım.

Akiba Rubinstein

Satranç bana ben 14 yaşındayken hederde gösterilmişti. 16 yaşındayken teoriyle ilgilenmeye başladım. Daha sonra büyük üstat Salwe’nin yaşadığı Lodz’a gitmem bana öğütlendi. Gelişimimi orada tamamladım, diyebilirim ki Salwe’nin yanında çıraklığımı yaptım. Böylece usta oldum.

Kendimde bir eğilim ve yetenek hissetmiştim. Sıradışı bir şekilde iyi bir hafızaya da sahiptim. Şimdi de 21 yıllık satranç ustalığım süresince oynadığım tüm oyunları hatırlıyorum. İsim veya yerlere yönelik bir hafızam yok, sadece özel bir satranç hafızasına sahibim.

Akiba Rubinstein

Beni oyuna bağlayan şey estetik zevk. Güzel bir kombinezon bende estetik bir zevk yaratıyor. Adeta bir humma haline giriyorum.

Satranç sadece bir sanat değil aynı zamanda bir bilimdir. Zafer ve diğer her şey bilimsel temeller üzerinde gerçekleşir. Rakibin zayıf tarafı, karelerin işgali vs. bunların hepsi satrancın bilimsel kısmına aittir.

Rudolf Spielmann

Önceleri bir iş adamıydım, ama daha sonra mesleğimde ilerleyemeyeceğimi gördüm ve aşama aşama bana daha fazla başarı vadeden satranca geçiş yaptım.

Rudolf Spielmann

Hayat bana önceki mesleğimde bir tatmin sağlamadı ve sonrasında satranç beni kendine çekiyormuş gibi hissettim, çünkü bu alanda başarı (başarıdan rakiplerimi yenmeyi kastediyorum) ve başarıyla birlikte tatmin vaadi vardı.

Satranç oyununa beni bağlayan şey mücadeledir. İnce ayrıntılar beni daha az ilgilendiriyor ve benim için sadece amaca, oyunun kazanılmasına, giden yolda bir araçtan ibaretler.

Univ. Prof. Dr. Milan Vidmar

Satranç beni daha gençlik yıllarımda kendine bağladı. Bu yaşlarda, tabii eğer satranç oyununa bir yeteneği varsa, insan başarının zevkini satrançta nispeten daha kolay elde eder. Bu küçük başarılar daha büyüklerinin öncüsüdür, genç adam denilebilir ki sarhoş olmuştur ve satranç ustalığı için gereken atmosfer böylece yaratılmış olur.

Satranç oyununa beni bağlayan şey her şeyden önce mücadele ile kombinezonların güzelliği ve çeşitliliğidir.

Milan Vidmar

Satranç oyununda hayatı denebilir ki özet bir biçimde tecrübe ettim; mücadele, başarı, hayal kırıklığı, zor durumlara katlanma, olasılıkların tükenmez olduğunu öğrenme, rakip kuvvetleri hesaplama…Gerçekten de söyleyebilirim ki satrançtaki başarılarım hayatta da başarılı olmama katkıda bulundu ve satranç oyununda küçültülmüş bir biçimde tanıdığım zorlukları bu sayede hayatta da aşmayı başardım.

Wiener Schachzeitung, Temmuz 1926

Not: Heder, küçük yaştan itibaren İbranice, Tevrat ve Talmud’un öğretildiği geleneksel Yahudi okullarıdır, ailesi Rubinstein’ın haham olmasını istediği için 16 yaşına dek böyle bir okula devam etmiştir.

Nimzowitsch – Tarrasch Düellosu IV

Üçüncü bölümde Niemzowitsch’in satranç tarihi açısından büyük önem taşıyan 1913 tarihli “Entspricht Dr. Tarraschs “Die moderne Schachpartie” wirklich moderner Auffassung?” başlıklı makalesine bakmıştık. Wiener Schachzeitung’ta yayınlanan makaleye Dr. Tarrasch -en azından erişebildiğim kaynaklar çerçevesinde- doğrudan bir karşılık vermez ancak dolaylı olarak intikamını alma yolunu seçer.

Kaynak: Wiener Schachzeitung 1914

Yine aynı yıl Wiener Schachzeitung’un Mayıs-Haziran sayısında Dr. Tarrasch imzalı ilginç bir yazı yayınlanır: “Eine wichtige Endspielregel in Frage gestellt” (“Sorgulanan önemli bir oyunsonu kuralı” diye çevirebiliriz). Deutsche Schachzeitung’un Nisan sayısında Gorowski-Lenz yazışmalı partisinin finali, A. Lenz’in notlarıyla yayınlanmıştır ve Lenz Dr. Tarrasch’tan şikayetçidir! Parti devam etmekteyken Dr. Tarrasch’ın “Analytische Untersuchungen über Turmendspiele” (“Kale oyunsonları hakkında analitik incelemeler”) başlıklı incelemesini okuyan Lenz Tarrasch’ın kalelerin geçer piyonların arkasında yer alması gerektiği şeklindeki öğüdüne sadık kalarak söz konusu diyagramda büyük bir hata yapmıştır:

Bu elbette absürt “suçlama”yla Tarrasch bütün yazı boyunca dalga geçer ve aslında “Untersuchungen über Turmendspiele”nin yayınlanmasından sonra birçok okur mektubu aldığından bahsederek başka bazı diyagramlar verir:

Bay Idiotinsky (Idiot: Budala)

Bay Schafkoffsky (Schafskopf’a gönderme: “koyun kafalı”, aptal)

Ve son olarak bariz bir şekilde Nimzowitsch’e gönderme yaparak bir taşla iki kuş vuran

Bay Stupidowitsch (Aptaloviç)

1…Kg6 oynayan Stupidowitsch, Tarrasch’a eğer biri böyle yanlış yola sevk eden kurallar koyuyorsa kitap yazmayı tamamen bırakması gerektiğini ve bir üniversite profesörünün benzer bir durumda ders verme izninin –venia legendi– elinden alınacağını “yazar”. Doktor aynı anda hem Lenz hem de Nimzowitsch ile alay etmenin zekice bir yolunu bulmuştur.

Yine aynı sayıda Semyon Alapin, kendisini makalesinde öven Nimzowitsch’e teşekkür ederek başladığı yazısında hem Tarrasch’ı hem de Nimzowitsch’i eleştirir. Nimzowitsch Alapin’e cevaben bir yazı daha yazdığı gibi kendi satranç anlayışını açıklamak için “Das neue System” (Yeni Sistem) adını verdiği bir çalışma kaleme alır ki bu zaten sonradan “Mein System”e dönüşecektir. Wiener Schachzeitung’ta Ekim-Kasım 1913’ten itibaren tefrika edilen “Das neue System”i burada çevirmeye gerek yok, meraklısı dilimize “Benim Sistemim” olarak çevrilen kitabı okuyabilir.

İkilinin tahta başında bir sonraki karşılaşmaları St. Petersburg 1914’te olacaktır. Capablanca ve Lasker’in büyük birincilik mücadelesine sahne olan turnuva bilindiği gibi iki aşamalı düzenlenmişti: Lasker, Capablanca, Alekhine, Rubinstein, Bernstein, Marshall, Tarrasch, Nimzowitsch, Janowski, Gunsberg ve Blackburne’ün katıldığı döner sistem “genel turnuva” ve genel turnuvada ilk beş sırayı elde eden oyuncuların çift tur döner sistem üzerinden oynayacağı final aşaması. İlk beşin sıralaması final turnuvasında elde edilen puanlar genel turnuvada alınan puanlara eklenerek oluşturulacak tabloya göre belirlenecekti.

1914 St. Petersburg Toplu Fotoğraf
Kaynak: Wiener Schachzeitung 1914

Genel turnuvayı 6,5/10 gibi oldukça iyi bir skorla Kübalı fenomen Capablanca’nın 1,5 puan arkasında ezeli rakibi Lasker ile 2-3. sıraları paylaşarak bitirmeyi başaran Dr. Tarrasch böylece final aşamasına kalırken Nimzowitsch ise tek galibiyetini turnuva sonuncusu emektar Gunsberg’e karşı alarak 4 puanla 8. sırada kalmış ve hayal kırıklığı yaratmıştır. Dr. Tarrasch turnuva kitabında hasmını iğnelemekten kendini alamaz:

“…Ondan sonra büyük bir farkla geriden, şüphesiz iyi bir oyuncu fakat bir büyükusta turnuvası için biraz fazla zayıf olan Niemzowitsch gelmektedir…”

İkilinin arasındaki parti ise elbette Tarrasch’ın çift fil fedası nedeniyle satranç literatürünün en bilinen oyunları arasına girmiştir. Bu partiye turnuva kitabından Dr. Tarrasch’ın yorumlarıyla bir bakalım:

Böylece savaş başlarken ikili arasındaki mücadelede Tarrasch bir adım önde gibi görünmektedir. Savaş yıllarında bir oğlunu cephede (Fritz) diğerini de bir kazada (Hans Richard) yitiren Tarrasch -üstelik en küçük oğlu da 1912’de intihar etmesine karşın- yine de güçlü karakteri sayesinde yıkılmamış ve eski kuvvetinde olmasa da oynamaya devam etmiştir. Tarrasch ilerleyen yaşıyla birlikte yavaş yavaş sahneden çekilirken savaş başladıktan sonra Danimarka’ya göç eden Nimzowitsch 1920’li yıllarda şampiyonluk adaylarından biri haline gelecektir. Nitekim ikili arasında o zamana kadar eşit giden skor savaştan sonra Nimzowitsch’in oyun gücünü kaybetmeye başlayan Doktor’a karşı aldığı galibiyetlerle Rigalı satranççı lehine değişir. Bir yandan da teorik tartışma devam etmektedir; “Mein System” 1925’te, Dr. Tarrasch’ın “Das Schachspiel” (Satranç) isimli ders kitabı niteliğindeki klasik eseri ise 1931’de yayınlanır.

Almanya ve sonrasında tüm Avrupa’nın Nazizm ve antisemitizm çılgınlığına kapılmaya başladığı 1934 ve 1935 senelerinde önce Tarrasch ve ardından Nimzowitsch arkalarında birçok farklı kuşağı etkilemiş hatırı sayılır bir külliyat bırakarak hayatlarını kaybederler. Satrancın bu iki büyük filozofunu saygıyla anıyoruz.

Dr. Tarrasch’ın “Modern Satranç Partisi” Gerçekten Modern Anlayışa Karşılık Geliyor Mu?

Modern ve Modern Olmayan Satranç Hakkında Yeni Düşünceler

A. Niemzowitsch

Dr. Tarrasch tarafından yukarıdaki başlık altında yayınlanan oyun derlemesi aslında özgün bir biçim içerisinde açılışlara dair eleştirel bir ders kitabı oluşturuyor.

Dr. Tarrasch bu eserde üzerinde çalıştığı -ve iyi seçilmiş- şema çerçevesinde (kendisi tarafından yorumlanmış) partileri açılışlara göre grupluyor ve bu gruplandırma içerisinde de önce yetersiz oyun tarzlarından başlayarak giderek daha iyiye giden ve nihayetinde “tek bir doğru” oyun tarzıyla bizi hoş bir şekilde şaşırtarak sonlanan bir usul izliyor.

Kitabın çok satmasını gönülden dilerim: kitap bir sistem ve sarihlik içeriyor.

“Modern Satranç Partisi” 1916, 2. Baskı

Buna karşın bana öyle geliyor ki Dr. Tarrasch’ın anlayışı hiçbir şekilde daha yeni ve gerçekten modern olan anlayışla -tam olarak- örtüşmüyor.

Dr. Tarrasch bizim için her şeyden önce “300 Satranç Partisi”nin yazarıdır ve öyle kalacaktır. Kamuoyunun kurallı ve sıkı bir mantığa dayanan bilgilere olan ihtiyacını ilk olarak hesaba katan odur. Ondan önce yorum alanında sunulanlar ya bir varyant yığınıydı, yani fazla yüzeyseldi, ya da fazla derindi (Steinitz!!), zira bu sonuncusu da bir hatadır.

Steinitiz’in aslında tek hatası vardı o da kendi neslinden en az 50 yıl ileride olmasıydı! Bu yüzden “barok” olarak nitelendirilerek haksız bir üne kavuştu ve tamamen dayanaksız fakat bugün son derece yaygın olan bu görüşün kaynağının tam da kendisinin popülerleştiricisi Dr. Tarrasch olması ilgi çekicidir.

Wilhelm Steinitz (1836-1900)

Fakat “300 Satranç Partisi”ne dönersek, Dr. Tarrasch’ın bu kitapta çok az özgün şey sunmasına karşın, zira fikirler Steinitz’e aitti, kitabı kısmen de olsa klasik olarak nitelendirmek isterim! Ve bunda da haklı olduğuma inanıyorum!  Anlayışta öyle bir doğrusallık var ve oyunun açık hat veya merkez gibi kadim elemanları tek tek o kadar ideal bir şekilde diğer motiflerden arındırılarak sunuluyor ki yukarıdaki nitelemem tamamen haklı olarak görülmeli!

Açık c-hattının kullanımı (veya basitçe açık bir hattın) (von Scheve’ye karşı olan parti) , sebepsiz yere ve yeterli piyon koruması olmadan fazla ilerlemiş piyon merkezinin (e4 ve d5) parçalanması (Metger ile olan parti) yahut çift filin kullanımı, rakip atın sıkıştırılması için piyonların karakteristik bir biçimde sürülmesi (Richter’e karşı) gibi konulara dair tipik ve öğretici örnekleri bu mükemmel kitapta fazlasıyla buluyoruz.

Fakat özellikle de Dr. Tarrasch’a göre koşulsuz bir şekilde daima kınanmayı hak eden merkezin “bırakılması”na dair uyarıcı mahiyetteki örnekleri.

Bu noktada, başka şeylerde de olduğu gibi, Tarrasch ödün vermez bir doğrusallıktadır, tutarlılık demiyorum, çünkü bu ikisi aynı şey değil. (Doğrusallık: görünüşte tutarlılıktır, diyebiliriz ki göz için tutarlılıktır, araştırmacı bir ruh için değil)

Ama satranç oyunu şimdi karşılaştırılamayacak ölçüde daha karmaşıktır, satranç anlayışı derinleşmiştir! Yeni fikirler kendilerini kabul ettirmeye çalışmaktadır…Birçok şeyde, özellikle de “merkezin bırakılması” noktasında, artık eskisi kadar katı ve demek isterim ki ortodoks olunmamaktadır.

Fakat Dr. Tarrasch yeni görüşlere soğuk ve mesafeli duruyor, bu kendini yeni kitabı “Modern Satranç Partisi”nde de eksiksiz bir şekilde gösteriyor. Örneğin Fransız Savunması hakkında bize ne diyor, bir bakalım. (Sayfa 359-385) Bilindiği üzere bu açılışta merkez problemi diğer bütün hususları gölgede bırakan esas problem olarak karşımıza çıkar. e5-d4-c3 ve karşısında f7-e6-d5 ve nihayetinde c4 piyon zincirlerinin olduğu kapalı oyun, dxe4 alışı ile belirlenen oyun tarzı veya son olarak exd5 exd5 ile oluşan Kırışma Varyantı da söz konusu olsa merkez problemi hep ön planda yer alır!

Bu bahsettiğimiz problem 3…dxe4 varyantında özellikle somut bir biçimde kendini gösterir. Bu oyun tarzı yirmi seneden fazladır, merkezin rakibe hediye edilmesi diye tutturan bütün püristlere rağmen, sevgi ve emekle gelişmektedir. Ve b6 (Rubinstein) fikrinin -iyileştirmesinin- keşfiyle birlikte büyük de bir başarıyla, ki bu fikir 3. Ac3’ün değerini şüpheli kılmaktadır ve beni -yine bütün püristlere rağmen- büyük başarılar elde ettiğim 3.e5 oyun tarzını yeniden canlandırmaya sevk etmiştir!

Yeni kitabında Dr. Tarrasch 3…dxe4 ile başlayan derin oyun tarzını tamamen görmezden gelerek kendini tüm püristlerin tepesinde konumlandırıyor! Buna dair sunduğu tek partinin [1.e4 e6 2.d4 d5 3. Ac3 dxe4? (Soru işareti Dr. Tarrasch’a ait) 4. Axe4 Fd7 (No: 187) (Bilindiği gibi doğru hamle 4…Ad7’dir)] modern dxe4 oyun tarzıyla tek ortak noktası dxe4 hamlesidir, arkasında yatan fikir değil. Yığınla materyalin arasından (sadece Rubinstein’ın bu varyanttaki görkemli zaferlerine işaret etmek istiyorum) renksiz bir hamle olan Fd7’li bu partiyi seçmiş olması da zaten her şeyi açık bir şekilde gösteriyor.

Merkezden bir piyonun kaybolmasına izin vermekle (dxe4) merkez bırakılmış olmaz!

Diyagram I

3…dxe4 sonrası konum

Merkez kavramı çok daha geniştir! Deutsche Schachzeitung 1912’deki Niemzowitsch- Salwe partisine dair yazdıklarım okunmalıdır.

Elbette merkez inşası için piyonlar, en stabili oldukları için, en uygun taşlardır, fakat merkeze yerleşmiş aletler de piyonların yerini gayet iyi doldurabilirler. Ve uzaktan etki eden kale ve fillerle rakip merkeze uygulanan baskı da bir o kadar önemli olabilir!

Gerçekten modern olan ve özellikle de bendeniz tarafından temsil edilen görüş budur!

Dr. Tarrasch ama dxe4’ü bir soru işaretiyle geçiştiriyor: “Merkezin bırakılması!”

Buna karşın merkezde ayağı yere daha sağlam basan taraf (d5!) d-hattı ve fili için b7-h1 diyagonaline sahip Siyahlardır! “Merkezin hediye edilmesi”ne rağmen!

Tarrasch’ın bu doğrusallığının konumsal oyuna yeni başlayanlar için eğitici önemini yadsıyamam. İlerlemiş oyuncular ve kendi kendine ilerlemeye çabalayanlar içinse bu bir engel teşkil etmektedir.

3…dxe4 varyantı hakkında bu kadar.

Şimdi 3.e5’e bakalım. Benim tarafından yeniden tedavüle sokulmuş bu hamle (Skor +9 -0 =1) Dr. Tarrasch’ı memnun etmiyor. Leonhardt’a karşı olan partimi sunuyor ve şöyle yazıyor: “5.c3 daha doğruydu. Ama Bay Niemzowitsch (Nazik “Bay” hitabına dikkatinizi çekerim A.N.) kesinlikle doğru oynamadığı gibi doğru oynamaya da çalışmıyor. Yine de O satrançtaki en orijinal kişiliklerden biridir -fakat kimse onu örnek almamalıdır-“ (Sayfa 383, Niemzowitsch  – Leonhardt partisi, 5.hamle) Çok dikkate değer bir husus ise şu: Dr. Tarrasch yıllar önce Marshall hakkında da Vezir Gambiti’nin c5 varyantında e4 yeniliği nedeniyle neredeyse kelimesi kelimesine aynı şeyleri yazmıştı. (Lokalanzeiger) Bir “örnek alınma”dan bahsedildiğini tam olarak hatırlayamıyorum ama “doğru olmayan” “doğru oynamaya çalışmayan” “yine de özgün” gibi tabirler tıpatıp uyuşuyor.

Öyleyse soruyorum, kendisi böyle bir karakter çizme sanatına haiz iken, Leonhardt’ın da vurguladığı gibi, satrançta zıt kutupları teşkil eden bizi -Marshall ve beni- nasıl olur da aynı sözcüklerle tasvir eder?

3.e5’in altında yatan ve benim bulduğum, dolayısıyla da bu hamlenin fikri mülkiyetinin bana ait olduğu yönündeki iddiamı haklı çıkaran, felsefi temel şöyledir:

e5 hamlesiyle Beyaz saldırısını d5 noktasından “Bir saldırı hedefi ilk önce sabitlenmelidir.” yasası uyarınca e5 ile hareketsiz hale getirdiği e6’ya kaydırır. Her iki taraf için de kısıtlayıcı etki yapan bir piyon zinciri meydana gelir. Bu durumdaki doğal uğraşı rakibin bizi kısıtlayan piyon zincirini tahrip etmektir; bu saldırılar “zincirin ayağı”na  yöneltilmelidir, Siyah tarafından d4’e, Beyaz tarafından e6’ya karşı, parola budur! (c7-c5 ve diğer tarafta f2-f4-f5) Ayrıca Siyah da d4’e olan saldırısını c3’e kaydırabilir (c5-c4 ile c3 piyonunun sabitlenmesi ve sonrasında b7-b5-b4 vs.), benim ortaya attığım bir yasaya göre: “Bir piyon zincirine saldırı zincirin bir parçasından diğerine kaydırılabilir.”

Peki ama saldırının kaydırılması için doğru an ne zamandır?

Bunu değerlendirmek fazlasıyla zordur ama genellikle konum bazı ipuçları içerir.

Diyagram II

1.e4 e6 2.d4 d5 3.e5 sonrası konum

e4-e5 hamlesi 3. hamlede gerçekleşmelidir çünkü bu kaydırmayı e5’in f6 atına hücum ederek tempo kazancı sağlayacağı bir ana erteleme eğilimi temelden yanlıştır. Ve şu sebeple:

Siyahın şah kanadındaki kısıtlanmasının belirtisi atın f6’ya erişememesidir. Fakat Beyaz bir an için bile olsa buna izin verirse f6 noktasının nimetlerinden atı faydalandırmış olur, yani atın f6 üzerinden avantajlı bir şekilde oyuna girmesini sağlar ki bundan sonra -siyahın- kısıtlılığı büyük kısmı itibariyle ancak bir illüzyon olarak görülmelidir.

Ben kuşkusuz bir “gambit oyuncusu” değilim ama mutlak olarak yürütülen kısıtlama politikası (yani 3. hamlede e4-e5) bir piyon kaybını gerektiriyor!

Spielmann ve Leonhardt’a karşı piyon fedalarım (San Sebastian 1912) bu tamamen yeni bakış açısından değerlendirmeli.

Bay Dr. Tarrasch’ın bu yeni ve kesinlikle modern bakış açısından ne kadar uzak olduğunu bize yukarıda alıntılanan ve görünüşe göre beni bir gambit oyuncusu olarak damgalamak isteyen yorumu gösteriyor!

Ayrıca Ab1-c3 belirtildiği üzere 3…d5xe4! yüzünden de yetersiz.

Ve şimdi alışılageldik varyanta, 3. Ac3 Af6 4. Fg5 Fe7 5. e5 Ad7 6. Fxe7 Vxe7, gelelim.

Burada Dr. Tarrasch Alapin’in adını bir kez olsun bile anmama konusunda adeta bir sanat eseri meydana getiriyor! Alapin’in bu varyantta sadece kendine özgü ve dahice bir üretkenliğe sahip olduğu düşünülürse bu gerçekten etkileyici!

Alapin’in harika başarıları -sadece f7-f6 (7.Ab5 Ab6 8.c3 a6 9. Aa3 f6) varyantına veya f4 piyonunun f5 ile bloke edilmesinin ardından stratejik olarak mükemmel Ab8-c6-d8-f7 manevrasına ve sonrasında g7-g5 fikrine dikkat çekerim- şüphesiz sonraki araştırmaların temel taşını oluşturuyor ve her kim bunu sessizlikle geçiştiriyorsa kendisi ve nesnelliği hakkında kötü bir sınav vermiş demektir.

Semyon Alapin (1856-1923)

Dr. Tarrasch tarafından buna benzer başka bir sevgi dolu muameleye Svenonius’un normal varyanttaki fikri de maruz kalıyor: 1.e4 e6 2.d4 d5 3. Ac3 Af6 4.ed ed ve şimdi Fg5, Fd3 ve Ae2, ki çok kuvvetli gibi görünüyor. Dr. Tarrasch bundan tek bir kelimeyle bile bahsetmiyor.

Fransız Açılışı’na dair tüm yazdıkları arasında sadece Tarrasch-Teichmann ve Tarrasch-Lowtzky partilerinin yorumlarındaki görüşlerini teorik olarak değerli olarak addedebiliriz. Burada alışıldık 4. Fg5 varyantının Rubinstein tarafından gösterilmiş saf pozisyonel şekilde, agresif bir şekilde konumlanmış d3 filinden vazgeçerek merkezi daha sonra figürlerle en etkili bir şekilde işgal etmek adına “teslim eden”, bir ele alınışı söz konusu. Bu prensipler bize gayet yatkın ve benim de çok önce, 3.e4-e5 varyantında olmak üzere, Karlsbad 1911’de Salve ve Löwenfisch karşısında muzafferane bir şekilde uyguladığım prensipler,.

Tabii ki Fransız’daki doğru stratejiye dair Dr. Tarrasch’ın bu kısa ve aforizmavari yorumları oldukça önemli varyantlar olan I 3…dxe4! II. 3.e4-e5! III. Ac6: Alapin IV: Svenonius varyantlarının eksik veya yanlış çizilmiş eskizlerini telafi etmiyor.

Şimdi İspanyol’a gelelim. (3-113) Yine aynı manzara! Merkezin hediye edilmesine dair panik bir korkuyla bağlantılı olarak merkezin önemine dair (daha doğrusu merkezin piyonlarla ele geçirilmesinin) yine aynı ölçüsüz abartı.

Bu görüş tarzının eksik ve yanlış anlamalara yol açacak bir “merkez” kavramı anlayışına dayandığını önceki kısımda açıkladık.

Bu görüş tarzının direkt bir sonucu da “sıkışık” savunmanın (Tarrasch 3. Fb5 d6 Steinitz Savunması’nı bu şekilde adlandırıyor) Tarrasch tarafından lanetlenmesi. Zira bu savunmanın merkezin teslimiyetine götürebilecek olması bile Tarrasch tarafından kınanması için yeterli.

İspanyol’daki “yetersiz” savunmaların perdesini bu sefer Steinitz’in oyun tarzı -a6’lı veya a6’sız- d7-d6(?) (Soru işareti Dr. Tarrasch’tan) açıyor.

1.e4 e5 2. Af3 Ac6 3.Fb5 a6 4. Fa4 Af6 5. 0-0 Fe7 6. Ke1 d6 7. Fxc6+ bxc6 8. d4 exd4 9. Axd4 Fd7 (Bkz. Diyagram III) hamlelerinden sonra Dr. Tarrasch “birçok olası hücum için kullanılabilecek için daha serbest bir oyuna sahip olması” nedeniyle beyazın oyununu tercih ediyor. (Sayfa 14, Parti 18, Hamle 8)

Diyagram III

Eğer Dr. Tarrasch, dışsal ve anlamsız özelliklere göre -gerçekte merkezdeki karakteristik durum tarafından belirlenen- konumun içsel değeri hakkında hüküm vermeseydi, asla ve kat’a beyazın konumunu tercih etmezdi.

Şimdi bu konumu içsel değeri bağlamında inceleyelim.

Öncelikle bu pozisyonun çekirdeğini oluşturan formülü not edelim: Beyaz: e4, f Siyah: d6-c6-c7 f. Bu formül bize Siyahın f5 veya d5 yoluyla e4 merkezinin altını oymaya yönelik eğilimini gösteriyor, ayrıca doğal operasyon üsleri olarak Siyah için e-hattı ve Beyaz için d-hattını görüyoruz. Siyah e5’e -ki bu d6 piyonu tarafından oluşturulan ve e-hattında sonraki operasyonlar için bir üstür- sağlamca yerleşecek. Beyazın buna koşut çabası, yani e4 tarafından oluşturulan d5 dayanak noktasını işgal yoluyla d-hattını kullanmaya çalışmasının ise karşısında Siyahın c6 piyonu bir engel olarak bulunmakta.

Buradan da anlıyoruz ki Siyah e-hattına Beyazın d-hattına uygulayacağından daha büyük bir etkide bulunabilir, yani Siyah Beyazın merkezine Beyazın Siyah merkeze uyguladığından daha büyük bir baskıya sahiptir.

Ayrıca belirtmeli ki kompakt d6, c6, c7 kütlesi rakibin vezir kanadına yönelik geliştirilebilir bir kuvvete sahip. (Örneğin b3 piyonuna karşı c5 ve a5)

Buna göre verilen konumda Beyaz için bir üstünlükten söz edilemez ki bu Lasker-Janowski ve Lasker-Schlechter maçlarındaki oyunların gidişatlarıyla da ikna edici bir şekilde gösterilmiştir.

Her hâlükârda bu zor konumu “daha serbest oyun” gibi bir sloganla kestirip atmak istemek modern gereklilere uymamaktadır!

Bizim günümüzde yapmaya çalıştığımız, bir konumun çekirdeğinden yola çıkan derin bir analizdir. Buna karşın “daha serbest, daha rahat oyun vs. vs.” gibi sloganlar işimize yaramaz!

Çarpıcı bir örneği daha sunmaktan kendimizi alamıyoruz:
1. e4 e5 2. Af3 Ac6 3.Fb5 a6 4. Fa4 Af6 5. 0-0 Fe7 6. Ke1 d6 7. c3 Fg4 8. d4 Ad7 9.d5 hamlelerinden sonra (Bkz. Diyagram IV) (Lasker-Janowski, Sayfa 53) Dr. Tarrasch kendi bakış açısı için fazlasıyla karakteristik şu yorumda bulunuyor: “Bu hamle (d4-d5) eğer Siyah sonrasında f7-f5 ile bir karşı saldırı başlatabiliyorsa hemen her zaman kötüdür.” Bu temelden yanlıştır. f7-f5 hamlesi d5 ilerleyişine karşı sadece doğal bir tepki olarak görülebilir ve bundan hiçbir şekilde korkmaya gerek yoktur. Konumun tabiatını dikkate alan küçük bir analiz bizi buna ikna edecektir!

Diyagram IV

d4-d5 hamlesiyle Beyaz (Fransız’da e4-e5 hamlesinde olduğu gibi) saldırısını e5’ten -c3,c4,c5 hamleleriyle başlatmak isteyeceği- d6’ya kaydırır, buna karşılık rakibine kendi zincirine f7-f5 ile saldırı şansını verir. (Fransız’da c7-c5)

Beyazın bu saldırı ile dezavantajlı bir duruma düşmek zorunda olduğunu gösteren hiçbir şey yoktur, buna Dr. Tarrasch’ın “teorisyen” olmasına karşın dikkate aldığı tek şey gibi görünen turnuva pratiği de dahil.

Yukarıdaki partideki d4-d5 sürüşünden sonra diyagramdaki pozisyon oluştu. (Diyagram V)

Diyagram V

Beyazın 22. hamlesinden sonra oluşan konum

Konumun fazlasıyla geliştiği görülüyor: Beyaz c5 sürmeye hazırken Siyah da f-hattında operasyonlara başlamayı düşünüyor. Ancak bu hattın açılması, f7-f5 sürüşünün sağladığı tek şey. Beyazın merkezi -ki en önemlisi bu- en ufak bir hasar almadı. Gerçi Beyaz merkezi “teslim” etmek zorunda kaldı, ama diğer at tarafından desteklenen e4 atı piyonunun yerini tamamen dolduruyor ve tahtadaki bütün yönlere hükmeden bir etki yapıyor!

Lasker’in partiyi buna karşın kaybetmesinin d5 sürüşüyle bir ilgisi yok.

d4-d5 ile ilgili olarak, burada Maroczy’nin birçok harika partisi arasında ince bir strateji uyguladığı bir tanesinin eksikliğini çekiyoruz: “Korkutucu” f5 sürüşüne karşı cüretkar piyonu alarak yanıt vermişti, üstelik de g6’daki arkadaşı tarafından etkili bir şekilde korunduğu halde! Sonrasında tahtada kesinlikle görkemli görünen e5-f5 piyon yapısı oluşmuştu!

Ama piyonlar kısa bir süre “askıda” kaldılar ve bu da onları sistematik olarak kuşatıp imha etmek için Maroczy’ye yetti!

Géza Maróczy (1870-1951)

Fakat bu derin ve fazla dikkat çekmeyen oyun planı sabit fikirli (doğrusal) doktorun hoşuna gitmiyor. Zaten gerçekte de Macar büyükustanın az sayıdaki partisini inceliyor.

“En iyi savunma” 3…a6 4.Fa4 Af6 5. 0-0 Axe4 (!) (Ünlem işareti Dr. Tarrasch’a ait) varyantına dair de bir şeyler söylemek gerekiyor. Schlechter’in Axd4 yeniliği (Axe4’ten sonra 6.d4 b5 7.Fb3 d5 8. a4? Axd4) a4 hamlesinin değerini gerçekten tartışmaya açtı ancak Beyazın oyun tarzının kuvvetinin kaybolduğu henüz söylenemez! Beyazın oyunun kuvveti -sadece ekstra bir “özgürlük” daha anlamına gelen- a-dikeyine sahip olmaya değil 8.dxe5 Fe6 sonrası e5 piyonunun konumu ve Ad4 ile c7 piyonu geri kalacağı için rakibi adına hoş olmayan bir konuma ulaşma olanağına dayanıyor. (Örneğin 9. Ad4 Axd4 10.cxd4) Ayrıca zaten Bay Malkin de “Schachwelt”te detaylı analizlerle destekleyerek Dr. Tarrasch’ın Axe4 oyun tarzına olduğundan fazla değer biçtiğini belirtmişti.

Şimdi geçmek istediğimiz Dört At Oyunu’nun ele alınışında Rubinstein’ın oyun tarzını, 4…Fc5 5. Axe5 Ad4 (Tarrasch – Rubinstein, San Sebastian 1912), bulamıyoruz, tıpkı Ac6-e7 varyantını rehabilite etmeye herhalde yeterli olan ve ilk defa Spielmann tarafından Hamburg’ta Tarrasch’a karşı başarıyla kullanılan oyun tarzı gibi. Ayrıca zaten genel olarak sempati toplamasına karşın (örneğin Capablanca benden alıp kullandı) benim tarafından yeni bir temele oturtulan ve yeni varyantlarla birlikte ileri sürülen 6. Fxc6 varyantının fazla dikkate alınmayışı da dikkat çekici.

Ve şimdi Vezir Gambiti.

Dr. Tarrasch’ın İspanyol, Fransız ve Dört At Oyunu’nu ele alışında şikayet edecek bazı noktalar bulduysak da burada kendisini kayıtsız şartsız övmeliyiz. Sınıflandırma gayet açık, anlayış Dr. Tarrasch’ın bilinen keskinliğinde ve partilerin seçimi benzer şekilde üst seviyede.

Sadece bir şey anlaşılır değil: neden Dr. Tarrasch bugün de içinde birçok yeni olanaklar barındıran ve tam da şimdilerde yeniden modern olan 1.d4 d5 2.c4 e6 3. Ac3 Af6 oyun tarzını “ortodoks” olarak nitelemekte ısrar ediyor? Ve neden diğer taraftan kendisinin bulduğu, monoton ve kısır oyunlara götüren ve bugünlerde artık rafa kaldırıldığını söyleyebileceğimiz 3…c7-c5 varyantını “modern” olarak niteliyor?

Kendi kendime soruyorum, c7-c5(?)’te olduğu gibi satranç sanatının tüm kurallarına uygun bir şekilde durdurulmuş -b2 filine dikkat çekerim- ve g2’deki diğer fil tarafından en acı bir şekilde sabitlenmiş bir izole piyon elde edilen bir varyantı seçmek kime çekici gelebilir? Bu, Beyazın (1.d4 d5 2.c4 e6 3. Ac3 c5? 4. cxd5 exd5 5. Af3 Ac6 6. g3 Fe6 7. Fg2 Fe7 8. 0-0 Af6 ve şimdi eğer istenirse b2-b3) hamlelerinden sonra -alçakgönüllü taleplerle- rahatça erişebileceği üstünlüklerin en azıdır.

Diyagram VI

Beyazın 9.hamlesinden sonraki konum

Artık fazlasıyla modern addedilen ve Dr. Tarrasch tarafından haksız yere “ortodoks” olarak nitelendirilen 3…Af6 varyantı Siyaha güvenli bir gelişim, sağlam bir oyun ve kuvvetli bir inisiyatife erişebileceği bir oyun sunarken bu varyant -3…c5- herhangi birine çekici görünebilir mi?

3…Af6’ya karşı yönelen argümanların çaresizliğinin bir itirafı olarak şunu görüyorum:  (1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6! 4. Fg5 Fe7 5. e3 Abd7 6. Af3 0-0 hamlelerinden sonra Beyazın tüm bu “serbest oyun”, “Tempo kazancı”, “hızlı gelişim” gibi kavramlarda gelişme kat etmesine karşın artık ne yapacağını bilemediğini görüyoruz: 7. Fd3 dxc4’ten sonra tempo kaybeder, 7. Kc1 diğer birtakım sebepler nedeniyle yerinde bir hamle değildir ve Vc2 -son mazaret- Teichmann tarafından sayısız partide denenmiş güvenli 7…c5! (Şimdi bu hamle yerindedir) 8. 0-0-0 Va5! yöntemine izin verir.

Yine gayet eski ama hiçbir şekilde eskimemiş b6’lı oyun tarzının da kendine has faziletleri vardır, Pillsbury-Schlechter (Hastings 1895) partisine bakılabilir.

Vezir Gambiti’ne karşı düzensiz bir savunma tarzı da günümüzde moderndir, sadece Dr. Tarrasch tarafından üvey evlat muamelesi gören Hollanda’yı ve Hanham Varyantı’nı belirtmekle yetiniyorum.

Bu sonuncusu Bay Dr. Tarrasch’ın içine dert olmuştur. Üzerine adeta ant içtiği serbest taş motifinin doğru piyon konfigürasyonu prensibinin altında konumlanmasına tanıklık etmeye katlanamaz.

Ama günümüzün pratiği burada da onu haksız kılıyor: son zamanlarda bu derin ve belki biraz da riskli oyun tarzı Capablanca’da kendine yeni bir destekçi bulmuştur. Bütün ders kitaplarında yer alan ve “Hanham” için klasik ve model bir parti olan Teichmann-Niemzowitsch, San Sebastian 1911’i de “Modern Satranç Partisi”nde nafile aradık.

Nihayet Caro Kann ve 1.e4 d5 İskandinav hakkında birkaç kelime.

İlki için Dr. Tarrasch “1…c6 gelişime katkıda bulunmadığı” için “kesinlikle doğru değil” diye açıklıyor, yani açılışların değerlendirilmesinde Dr. Tarrasch tarafından sevilen yine aynı modern olmayan ve işe yaramaz kriter!

1…c6 hamlesi e4’ün erken olduğunu kanıtlamaya yönelik hırslı bir planı içerir, en azından bu benim açılışı temellendirdiğim -derin- plandır. 1…c6 hamlesinin mucitleri bu hamlenin tam olarak önemi ve etkisinin farkındalar mıydı sorusunun bir cevabı olmayabilir ama bu açılışın bir geleceği olduğu kesindir.

Benim devrimci bir etki bırakan yeniliğimi düşünmek yeterlidir: 1.e4 c6 2.d4 d5 3. e5 Ff5 4. Fd3 Fxd3 5. Vxd3 e6 6. Af3 Vb6 7. 0-0 (Bkz. Diyagram VII) Va6, yani onyıllardır sağlam bir şekilde yerleşmiş c5 planından beyaz karelerin zayıflamasını -Fd3’ün değişiminin bir sonucu- vakit kaybetmeden kullanmak için vazgeçiş ve burada Caro-Kann’ın nasıl gelişime açık olduğu da fark ediliyor!Bütün bunlara dair Dr. Tarrasch’ta bir kelime bile yok!

Diyagram VII

Beyazın 7.hamlesinden sonraki konum

Dr. Tarrasch Caro-Kann’a dair sadece üç parti sunmasına karşın İskandinav Açılışı’na dair on (!) örnek ortaya koyuyor! Bir tanesi yeterdi, Rubinstein’ın Lasker’in reçetesini takip ederek 1…d5’i tamamen ve ebedi olarak yerle bir ettiği Rubinstein-Bernstein San Sebastian 1911 partisi! Ama tabii ki tam da bu parti ve bu partiyle birlikte okuyucunun yayıncıdan haklı olarak talep edebileceği kabataslak da olsa bir yol haritası eksik.

Akiba Rubinstein (1882-1961)

Caro-Kann ve İskandinav arasında bir karşılaştırma ilginç olabilir, her ikisi de e4’e karşı yöneliyor ama ilkinde c7-c6 ile sonraki d5 sürüşüne gerekli kuvvet kazandırılırken ikincisinde “gelişim temposu” kaybetmemek adına 1…d5 oynanıyor fakat Siyah adına elde edilen tek başarı serbest ama kayıp bir oyun oluyor!

Bir dizi değişik açılışa dair Dr. Tarrasch’ın anlayış ve görüşlerini artık öğrenmiş bulunuyoruz. “300 Satranç Partisi”ni klasikliğe terfi ettiren “doğrusallığını” takdir etmek için fırsat da bulduk ama aynı zamanda Dr. Tarrasch’ın bu “doğrusallığı” sıklıkla sığ ve yüzeysel özelliklere dayanan yargılara varmak için kullandığını da gördük.

Merkez stratejisine dair dar sınırlara hapsolmuş anlayışının modern görüşlere uymadığını ve yine aynı şekilde konumun karakterini çizen ve hatta onu yaratan piyon konfigürasyonunu (özellikle de merkezde) kendisi için alışılageldik biçimde dikkate almadığını etraflıca görmüş buluyoruz. Bu noktadan yola çıkarak “serbest oyun”, “sıkışık savunma” gibi sloganları satranç felsefesinin doğal gelişimini engelleyici bir etki yapmaları nedeniyle reddetmek zorundayız. Özellikle de Dr. Tarrasch’ın merkezde piyon sayısının azalmasının “merkezin teslimiyeti” anlamına geldiği şeklindeki görüşüne hiçbir zaman dostane bakamayacağımızı vurgulamak zorundayız.

Bu eksiklikler bir kenara bırakıldığında kitap birçok mükemmel şey sunuyor. Satranç literatürü “Modern Satranç Partisi” ile şüphesiz modern olmayan fakat son derece ilginç ve tavsiyeyi hak eden bir kitap kazanmış ve zenginleşmiştir. Özellikle konumsal oyuna yeni başlayanlar “doğrusallığı”ndan faydalanarak oyunlarını kuvvetlendirebilir ve uzmanlar için de Dr. Tarrasch’ın yeni eseri kesinlikle birçok değerli ve ilginç fikir sunuyor.

Wiener Schachzeitung 1913 Mart-Nisan sayısı